ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Batı Trakya Yunan Basınından Haberler

14.01.2007



Batı Trakya Türk Azınlığı ile ilgili alınması düşünülen önlemler




Hronos – Gümülcine

6 Ocak 2007


Sonunda bazı provakatörler vatandaşlıkların iadesi konusuyla Kerkoportaları* açtılar. 50-100 haymatlosa vatandaşlıklarını iade ederek ve Vakıf İdare Heyetleri'nde seçimler ilan ederek (Batı) Trakya'daki azınlık konularının sihirli değnek değmişcesine çözüleceğine inanmış olanlar ve hâlâ inananlar, feci şekilde yanılıyorlar.

Sayın diplomatlarımız o yanlarına yatsınlar, zira konuya bu denli gafletle yaklaşmaları gazetemizin korkularını haklı çıkarmış oldu. Balık zokayı yuttu ve Kerkoportalar açılmaya başladı.

Azınlık milletvekili İlhan Ahmet bu olayı selamladı ve yetkilileri alkışladı. Adı geçen iade işlemininin diğer haymatloslar için de gerçekleştirilmesini isterken, bu kişilerin kaç kişi ve kimler olduğuna değinmekten bilhassa kaçındı; İlhan Ahmet Hükümetin bu konuda istekli olması sayesinde her şeyin yavaş yavaş yoluna gireceğini vurguladı.

Bu söyleyeceklerimiz ne sözün gelişi, ne bir “esas Yunanlı'nın” sözleri... Söz konusu hemşerilerimiz Yunanistan'dan kovulmadı, anavatanda huriler kaynayan cennet bahçeleri bulacaklarını zannederek kendi arzularıyla ayrıldılar. Bu insanlar Türkiye'de kaldılar, çoğu “Batı Trakya'nın” veya bozkurtların üyeleri olarak Yunanistan aleyhine çalıştılar, ancak oradan kendilerine hayır gelmeyeceğini idrak ettiklerinde özgürlük ve mükellef yaşam hayalleri de yerle bir oldu. Özgürlüğün, din özgürlüğünün ve başıboşluğun hüküm sürdüğü ve azınlıkları koruyan Yunanistan'a geri döndüler. Eğer aksi bir durum olsaydı geri dönmeyi asla arzu etmezlerdi.

Yunanistan ise hayırsız evlat hikayesinde olduğu gibi** onları kucak açarak kabul etmekle kalmadı, şimdi de ayrıldıklarında ellerinden aldığı vatandaşlığı da iade etmeye hazırlanıyor.

(Batı) Trakya'da ise insani örgütler, sözde entelektüeller, sözde ırkçılık karşıtları ve diğerleri sefil rollerini oynadıklarından dolayı olaya tevekkülle yaklaşıldı. Hepimizi ilgilendiren bu konularda suskunluklarını koruyarak ortalığı karanlığa boğan seçilmişler de bu kişilere yardım ediyorlar. Peki kim konuşacak? Küçücük dükkanını işleterek Hristiyanla beraber Müslüman müşterisini de bekleyen esnaf mı, yoksa azınlığın oylarıyla makamına kurulmuş olan kişi mi?

Hepinize ayıp!

* Açık unutulması sayesinde Osmanlı ordularının İstanbul'a girebildikleri öne sürülen, Topkapı surları yakınlarındaki bir kapının adı
** İncil'de yer alan bir dini hikaye




Embros – İskeçe

9 Ocak 2007

(BATI) TRAKYA MÜSLÜMAN AZINLIĞI İÇİN 3 ÖNLEM

» Azınlık Okullarına İmamlar
» Vakıflar Konsunda Düzenlemeler
» Haymatloslara Vatandaşlık


Hükümet Türkiye, AB ve uluslararası kuruluşlara karşı eldiven attı. Yunanistan azınlığın talepleriyle ilgili uzun yıllardan beri sürüncemede kalan konulara bir denge getirmeye ve azınlığın yaşam şartlarını düzeltmeye yönelik bir dizi önlem alıyor.

(Batı) Trakya azınlığı ile ilgili alınan önlemler daha çok hukuki olup, Maliye ve Ekonomi, İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlıklarını ilgilendiriyor.

Azınlık Okullarına İmamlar

İlk önlem, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yetkileri dahilinde olup, din dersine girecek olan imamların azınlık okullarına tayin edilmesi. İmamların maaşları, orta öğretimde görev yapan Teoloji mezunlarının maaşları gibi Yunan Devleti tarafından ödenecek. Söz konusu önlem, azınlığın taleplerinden birini karşılamaya yönelik, zira din dersi şimdiye dek öğretmenler tarafından veriliyordu. İmamların ilahiyat mezunu olmaları gerekip gerekmediği bilinmiyor, ancak imamların çoğunun ilahiyat mezunu olmadıkları göz önüne alınacak olursa, bunun gerçekten de iki ucu keskin bıçak olacağı bir gerçektir.

Vakıflar Konusunda Düzenlemeler

Azınlığın bu talebi ise Ekonomi ve Maliye Bakanlığı'nın yetki alanına giriyor. Ekonomik alanda Vakıfların borçlarının silinmesi öngörülürken, idari alanda tayinle işbaşına gelmenin iptali ve Vakıf İdare Heyetleri'nin seçimle işbaşına gelmeleri öngörülüyor.

Şu anda Vakıfların beş kişilik bir heyet tarafından idare edildiklerini, başkanın ise bir ilkokul müdürü olduğunu belirtelim. Söz konusu önlemin, Türk Başbakanı Erdoğan'ın Türkiye'deki vakıflarla ilgili iyi niyet göstergesinden dolayı karşılıklılık ilkesi çerçevesinde alınmış br karar olduğu sanılıyor.

Haymatloslara Vatandaşlık

Bu önlemler de 19. maddenin neden olduğu bir tahrifatı ortadan kaldırmayı ve söz konusu maddenin uygulanmasıyla Yunan vatandaşlığından ıskat edilen ve burada yaşayan Müslümanlara vatandaşlıklarını kazanmalarını sağlamayı amaçlıyor.

Takriben 60 azınlık mensubuna Yunan vatandaşlığı verildi. Her ne kadar söz konusu önlem azınlığın tüm haymatloslara vatandaşlıklarının iadesi talebini karşılamaktan çok uzak olsa da, bir adım teşkil ediyor.

Söz konusu önlemlerin 2007 yılında yapılması kuvvetle muhtemel seçimlerden önce Başbakan Karamanlis ve Dışişleri Bakanı Bakoyanni'nin bu seçimlerle ilgili hareketleri olma ihtimali yüksek olsa da, olumlu adımlar olarak değerlendirilmelidirler.

Marianna Ksanthopulu




Hronos – Gümülcine

9 Ocak 2007


Yunan Dışişleri Bakanlığı ve Yunan diplomasisi son derece acemice hareketlerle azınlığın taleplerini tatmin ederek büyük tehlikelere yol açıyor ve (Batı) Trakya'nın geleceğini istikrarsız bir hale getiriyor. Başlangıç provokatif bir “kama” misali yapıldı; sonuçta azınlığın iki büyük sorunu kaldığı ve Türkiye tarafından yapılan şikayetlerin de sonuna gelindiği söyleniyor. Dışişleri Bakanlığı rahatladı: Verelim kurtulalım, rahatlayalım. Vurun abalıya!

Bu arada İlhan Ahmet'in tepkisi de derhal görüldü. İlhan Ahmet 60 değil, 20.060 kişiye vatandaşlık verilmesini istedi; ne diyelim, iştah yedikçe açılırmış. Ülkemizin diplomasi yetkilileri de korkularımızı doğruladı. “Başlangıç olarak 60 kişiye vatandaşlıklarının verildiğini ve Yunan Devleti'nin sayıları birkaç bini bulan diğerlerine vatandaşlıklarını vermeyi öngördüğünü” dile getirildi.

Kimse üzülmüyor... Kimse bu vatandaşlık iadeleriyle (Batı) Trakya'nın Türkleşip Türkleşmeyeceği, nüfus oranlarının değişip değişmeyeceği, seçimlerde belediye başkanı, vali ve milletvekillerinin kimler olacağını bunların belirleyip belirlemeyeceği konusuyla ilgilenmiyor.

Bu arada azınlığın diğer iki meselesinin aslında azınlık için o kadar da önemli olmadığını, bunların ikincil konular olduğunu, zira birincil konunun kimliklerinin Türk olarak belirlenmesi, 60 değil tüm haymatloslara vatandaşlıklarının iadesi, sözde Müftülerin yasallaşması gibi konular olduğunu belirtmek gerekir. Yunan Devleti de bunları kabul ettiğinde o zaman azınlık meselesi de gündeme getirilecek o zaman da “iyi” komşularımızın tıpkı Kıbrıs'ta olduğu gibi müdahale için her neden ellerinde olmuş olacak.

Bütün bu yazdıklarımızın bir (Batı) Trakya gazetesinin fanatiklik ve bağnazlığından kaynaklanan, Binbir Gece Masalları, Bir Yaz Rüyası, kısacası ne derseniz deyin ona benzediğini biliyoruz; ancak başlarında kavak yelleri esen o kişilerin bütün bunları burunlarının dibinde görüp, gözlerini faltaşı gibi açarak “Hronos yine haklıymış” diyecekleri günler öyle pek de uzak değil...




Yunan Basınında İslam Düşmanlığı




Hronos – Gümülcine

5 Ocak 2006

İSLAM DAHA GÜÇLÜ GELİYOR!


Her ne kadar bazı fanatikler İslam'ı lekelemeye çalışsa da, İslam dini son derece ciddi ve ilgi çekici bir din olma özelliğine sahiptir. İslam'ı derinlemesine inceleyenler, bu dinin Batı karşıtlığından kör olmuş bazı fanatik mücahitlerinin anladıklarından çok daha derin ve insani unsurlar içerdiğine inanmaktadırlar.

Maalesef dini bağnazlık ne sadece İslam'a özgü, ne de İslam'ın getirdiği bir yenilik; sadece İslami versiyonu bugünlerde dünyanın gündeminde. Bu nedenden dolayı da Avrupa Trakyası'nda camilerin mantar gibi bittiğini, söz konusu mekanların bazı toplantılara ev sahipliği yaptığını, İslami vizyonun da bölgenin bir gerçeği haline geldiğini görüyoruz. Bu İslami vizyon giderek güçlendikçe, insanın endişelenmesi son derece doğaldır.

Dini özgürlük esasen olması gerekendir, ancak İskeçe ve Rodop illerinde görülen devasa camilerin inşaatı gerçekten de insanların kafalarında soru işaretleri oluşturuyor. Koskoca köyler geleceklerini, anavatanın isteğine göre şekillendiren, din adamlarının seçim işlemleri için kullanılan devasa camilere yatırıyorlar.

İskeçe ve Rodop illerinin dağlık ve ova bölgelerini gezdik ve neredeyse tüm camilerde bir onarım furyası gördük. Camiler gittikçe devasa görünüyorlar ve İslamiyete bir dönüş söz konusu. Elbette dine bağlanmaya saygımız sonsuz, ancak görünenlere göre esas amaç din kisvesi altında Avrupa'da yaşayan ve başka vizyonları olan bir halkı geri götürmektir.

Dinin dar çerçevesine sıkışıp kalmak, çocuklarının Yunanca öğrenmeyi ve ülkeleri Yunanistan'ı tanımayı reddetmeleri, Şeriat kuralları arkasına sığınma, kızların okutulmasını hakir görme, siyasi hayatta, engelleri kaldırarak okuyabilmiş olan kadınların birkaç parlak örnek dışında sadece erkeklerin süregelen hakimiyetleri insanı gerçekten de üzüyor.

Gezdiğimiz yerlerde erkeklerin faal, kadınların ise bitmez tükenmez çabalarla ailelerine katkı sağlamalarına rağmen, sessiz bir topluluk olduklarını, evde bir sürü sorumluluk sahibi olmalarına rağmen, evin dışında en ufak bir inisiyatif sahibi olamadıklarını gördük.

Köylerde, Yunan Devleti'nin olumsuz stereotipleri aşarak, bölgenin ihtiyacı olan Avrupa vatandaşları yetiştirme, güven ilişkileri bina etme konusunda yoğun çabalarına karşın, daha güvenilir bir sistem kabul edildiğinden dolayı, tamamen Türk eğitimine sahip kuşakların büyüdüğü, hiçbir temel altyapı olmadığı halde, müthiş ödeneklerle inşa edilen muazzam camiler gördük. Fotoğraflarda da görüldüğü gibi...

Arabacıköy (Amaksades), Dinkler (Filia) ve Karaçanlar (Simandra) ve (Batı) Trakya'nın bir çok köyünde... Atina'da yapılacak olan bir cami muhalefetle hükümet arasında bir sürtüşmeye dönüşebiliyor, ancak bize göre ise, başkentte binlerce Müslüman yaşadığından dolayı olması gereken esasen budur.

Bölgemizde en akla hayale gelmedik köylerde bile minareler göğe uzanıyor; bütün eski camiler yenileniyor ve daha da büyütülüyor; minarelerin bir kısmı iki şerefeli ve neredeyse hepsi canlı renklere boyanmış durumda; söz konusu yapılar bölgeden geçen herkese, bölge halkının dini duygularını apaçık belli ediyor.

Tabii buraya kadar bir sorun olmadığını söyleyebilirsiniz. Peki ya bu camilerin milli ve siyasi bilinci şekillendirmek için kullanılmasına ne diyeceksiniz? Bunu nasıl kanıtlar, nasıl yasaklarsınız? İşte zaman sürecinde görmemiz ve ele almamız gereken o ince çizgi tam da burada başlıyor.

Bu yazımızın öyle büyük planları yok; amacı sadece gönlünüzün gözlerini açmak ve bölgede kalkınma hamleleri olmamasının nedeninin, Türkiye'nin Gümülcine'deki Konsolosluk ve borazanları aracılığıyla bölgede “Türk” ve Atatürk taraftarı olduklarını çekinmeden açıklayanları desteklemesi olduğunu göstermektir."

Melahrini Martidu




Elefthero Vima – Gümülcine

10 Ocak 2006


Müftülük taslayan kişinin seçimi el kaldırma yöntemiyle olsa da, havaya kalkan ellerin parmakları galiba kapalıydı. İlerici yeni sağcı solcular (kapıdan girerken mi yoksa çıkarken mi sağ veya sol bilemiyoruz) ise yine ağızlarını açıp da bir şey demediler. Herneyse, bu kişiler nasıl olsa yerel sözde Müftüyle bir araya gelip görüşüyorlar.

Bunun yanında günde beş defa cami minarelerinden duyulan ve sesi de gittikçe artan DVD'ye ne diyorlar? Çan sesleri için her zaman söyleyecek bir şeyler olurdu, ama şimdi nedense duymazlıktan geliyorlar.

Gümülcine İslam şehri mi? İmamın illa bu kadar yüksek sesle ve bu kadar sık play back mı yapması gerekiyor? Yoksa yakında lokantalarda domuz pirzolası ve döneri servisi de mi yasaklanacak? İktidar sahiplerinden bugüne dek bunlara cevap verme cesaretini gösteren olmadı, bundan sonra da olmayacak. Tabii birisi bir sürpriz yapmaya karar vermezse...

Bu arada iyi niyetlinin biri çıkıp da “hocanın (DVD'nin) minareye çıkmasının” bir gelenek olduğunu, bunun da azınlığın örf ve adetleriyle geleneklerinin korunması mantığına dahil edildiğini söyleyebilir. Tabii bu da bir cevaptır. Ne de olsa Kurban Bayramı sırasında hayvanların sokaklarda boğazlanması da bir gelenek değil mi?

Neyse ki Brigitte Bardot son günlerde pek faaliyet göstermiyor; adıgeçen daha pek önemsiz konular hakkında kınamalar yapmıştı da...




Diğer haberler




Paratiritis – Gümülcine

14 Aralık 2006

Trakya Dimokritos Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. K. Hacopulos ile yapılan röportaj


-Paratiritis: Trakya'nın yerel tarihi derken neyi kastediyoruz?

- Kostandinos Hacopulos: Aslında Trakya derken Yunanistan'a ait olandan çok daha geniş bir bölgeden bahsediyoruz. Trakya coğrafi bir alan olarak kökenleri ve dilleri farklı çok sayıda halkı barındırmış bir bölgedir. 86 yıl önce bu bölge üçe ayrılmış ve Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan arasında paylaşılmıştır. Aynı durum Makedonya'nın da başına gelmiştir.

Dolayısıyla yerel tarihten bahsederken sadece Yunan veya Türk veya Bulgar Trakyası'nın tarihinden bahsetmek yanlış olur. Tarih konusunda Trakya coğrafi açıdan, insanlarıyla birlikte bütün olarak ele alınmalıdır.

-Paratiritis: Nüfus mübadelesine kadar...

- Kostandinos Hacopulos: Nüfus mübadelesi de ne demek? Aslında bu bir etnik temizlik değil miydi? Evet, hem de en acımasızından bir etnik temizlikti. İnsan o göç manzaralarını, Doğu Trakya'dan 250.000, Makedonya'dan da 450.000 Müslüman Türk'ün sırtlarında yükleriyle göçedişi manzaralarını düşündükçe insanın tüyleri diken diken oluyor. Bunun incelenmesi gerekmez mi? Elbette gerekir! Neden olmasın?

-Paratiritis: Yerel tarih, milli tarihe göre ne gibi avantajlar sunar?

- Kostandinos Hacopulos: Trakya'nın yerel tarihini incelemek hem daha acısız, hem de daha kolaydır. Bu sayede burada yaşayan Müslümanları ve belki de diğer nüfus grupları inceleyebilirsiniz. Oysa bunu Yunan tarihi çerçevesinde yapmak çok daha zordur, zira belki bazı gruplar bu ulusun içine dahil olmak istemiyorlardır. Milli tarihte yapamadığınız şeyleri, yerel tarihte yapmanız mümkündür. Yeni bir şeyler öğrenmek ve ilerlemek için gerçekten de çok iyi bir fırsattır.

-Paratiritis: Tarihi gerçekler cezai müeyyide getirebilir mi?

- Kostandinos Hacopulos: Elbette hayır. Tarih insanın geçmişteki yaşamıdır. Bu süreç, insanın geçmiş tüm tarihinden, şu konuştuğumuz ana dek geçen zamanı kapsar. Tarih bir bilim dalıdır ve bir bilim dalı olarak da belli araç ve metodlarla bir dönemi, yani insanın hayatını inceler. Tarih bir bilim dalı olduğundan dolayı cezai müeyyide getirmez.

-Paratiritis: O zaman örnek vermek gerekirse, neden Ermeni Soykırımı cezai müeyyideler aracılığıyla “dayatılıyor”?

- Kostandinos Hacopulos: Bu bir tarih değil, bir politika meselesidir. Böyle şey olmaz. Ancak Osmanlıların işlemiş oldukları bir suç için diğer tarafın da savunmaya geçmesi ve bunu kabul etmemesi de gariptir. Bu suçu Osmanlı İmparatorluğu işledi, Türkler değil. Türk Mili Devletinin işlenmiş bir suçu neden müzakere etmediğini anlayamıyorum. Türk Milli Devleti, başka bir devletin işlemiş olduğu bir suçu müzakere etmeyi reddediyor ve bunu olmamış sayıyor. Bu gerçekten de garip bir durum.

-Paratiritis: Peki, ya Fransa'nın bu husutaki tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?

- Kostandinos Hacopulos: Ermeni Soykırımının olmadığını söylemeyi yasaklayan Fransa'nın tavrı da bana aynı şekilde garip geliyor. Bunu anlayamıyorum. Olay, olaydır. Tarih bilimi bunu kayda geçirmeli ve bir bilim dalı olarak yorumlamalıdır. Bizim işimiz orada biter.

-Paratiritis: Tarihi gerçekleri kabul etmeyerek, pek çok araştırmacının gerçek kabul ettiği olayları tahrif ederek bu gerçekleri ortadan kaldırmak isteyen bir halkın eline sonunda geçen nedir?

- Kostandinos Hacopulos: Maalesef milliyetçiliğin sonuçlarından biri de budur. Bütün bunlarn müsebbibi milliyetçiliktir. Milliyetçiliğin neden olduğu en büyük cinayetlerden biri de tarihi gerçeklerin tahrif edilmesi ve kültürel mirasın yok edilmesidir. İnsanın geçmişinden bazı dönemleri siler, oysa bu dönemler tarihin ta kendisidir.

-Paratiritis: Bu konuyla ilgili bir örnek verebilir misiniz?

- Kostandinos Hacopulos: 1922 yılına kadar Anadolu'da binlerce kilise vardı. Oysa şimdi bunlar ya harap durumdırlar, ya da ortadan kaldırılmışlardır. Türk Milli Devleti orada yaşayan insanların hayatlarının bir bölümünü tamamıyla ortadan kadırmıştır.

Buna mukabil Mora yarımadasının hiç bir bölgesinde bir camiye rastlayamazsınız. Biz de yüzyıllarca burada yaşayan insanların hayatının bir kısmını sildik. Her iki taraf da silip duruyorlar, elimize ne geçiyor? Hiçbir şey! Kendi varlığımızı silip atıyoruz. Zira Selanik'te dini vecibelerini yerine getiren bir Müslümanın camisinin yanında, Anadolu'da kendi dini vecibelerini yerine getiren bir Hristiyanın kilisesi vardı.

Böyle yapmakla tarihi tahrif etmiyoruz, kendi hayatımızın geçmişini silip atıyoruz. Tıpkı sağduyulu bir insanı Türkiye'de tüm mozayikleri kurtarılan bir Hristiyan mabedinin olmasının rahatsız etmeyeceği gibi, Selanik'te bir cami minaresi olması beni rahatsız etmezdi. Mora yarımadasında minare olsaydı bu başkalarının üzerinde hak iddia edeceği anlamına mı gelirdi? Bunları aşmamız gerekir. Milliyetçilik büyük bir zarara neden olmuştur ve artık bunları aşmanın zamanı gelmiştir.




Paratiritis – Gümülcine

14 Aralık 2006

ERMENİSTAN BÜYÜKELÇİSİ VAHRAM KAZHOYAN: TÜRKİYE BUGÜN AB ÜYESİ OLMA HAKKINA BİLE SAHİP DEĞİLDİR


- Soru: 1915 Ermeni Soykırımının resmi olarak tanınması sizin için neden önemli?

- Vahram Kazhoyan: Biz bunu ne intikam için, ne de bazılarının cezalandırılması için istiyoruz. Bizim istediğimiz soykırımı gerçekleştirenlerin adalet önüne çıkarılmalarıdır. Konunun caydırıcı olması için adaletin tecelli etmesini istiyoruz. Ermeni soykırımından sonra başka soykrımların olması bir tesadüf değildir.

- Soru: Ermeni Soykırımının tanınmasının gerçekten de caydırıcı bir etkisi olabileceğine inanıyor musunuz?

- Vahram Kazhoyan: Hitler “Ermenilerin soykırımını kim hatırlıyor ki” demişti; daha sonra o da Yahudilere soykırım uyguladı. Bunların bir son bulması için soykırımın tanınmasını istiyoruz. Soykırımın tanınması için mücadele etmemizin iki nedeni var: Birincisi, bu kişilerin, aynı cinayeti işlemek isteyenlere örnek olacak bir şekilde cezalandırılmalarıdır. İkincisi ise, bu olay sırasında 1.500.000 insanın ölmüş olmasıdır. Bu insanların yakınlarının ölenleri hatırlamak için bir yere ihtiyaçları var. Sonuçta bu kadar insan hayatını kaybetti.

- Soru: Türkiye bugün saldırılar sırasında Ermenilerin katlediklerini ve çok sayıda kisinin hayatlarını kaybettiklerini kabul ediyor. Ancak bunu, düşmanları olan Ruslarla işbirliği yapan bir halkın bastırılması olarak tanımlıyor.

- Vahram Kazhoyan: Türkiye gerçekten de Ermenilerin hayatlarını kaybettiklerini, ancak bu olayların savaş sırasında olduğunu ve bu kişilerin Ruslarla işbirliği yaptıklarını söylüyor. Ne var ki gerçek böyle değil, böyle olmadığını çok kişi biliyor.

- Soru: Soykırım terimini kaç ülke tanıdı?

- Vahram Kazhoyan: Kırk kadar ülke Ermeni Soykırımını tanıdı. Soykırımı bir hafta kadar önce Arjantin de tanıdı. Biz soykırımın gerçekleştiğini biliyoruz, esasen bunu tarih de belirtiyor. Biz açık olan yaraların kapanabilmesi için adaletin yerini bulmasını istiyoruz.

- Soru: Fransa Meclisi tarafından alınan Ermeni Soykırımını reddedenlere cezai müeyyide öngören kararla hemfikir misiniz?

- Vahram Kazhoyan: Fransız Hükümetinin kararına saygılıyız. Bu bizim için bir onur teşkil etmektedir; saygı duymaktan başka bir şey yapamayız.

- Soru: Tarih ve hatıra konusunda yasa koyulabilir mi?

- Vahram Kazhoyan: Geçmişle ilgili yasalar olamaz. Ancak insanla ilgili olur, zira burada bahis konusu insan hayatıdır. Kimse insan hayatıyla oynayamaz.

- Soru: Türkiye ile bugün bir diyalog var mı?

- Vahram Kazhoyan: Maalesef diyalog olamaz. İki farklı tez desteklenmektedir. Ermeni Hükümeti diyalog istemiştir; ancak Türkiye bu konuda menfi davranmıştır. Türkiye kesin bir dille Ermeni Soykırımı olmadığını, bu konuda diyalog olamayacağını, bu sayfanın kapanması gerektiğini ve artık geleceğe bakmamız gerektiğini söylüyor.

- Soru: Türkiye'nin AB'de bir rolü var mı? Türkiye'nin AB üyeliğine olumlu bakıyor musunuz?

- Vahram Kazhoyan: Buna AB üyeleri karar vereceklerdir; ancak Ermenistan'ın Türkiye'nin üyeliği hususundaki tavrı menfidir. Bu menfi görüş sadece soykırımla ilgili değildir; aynı zamanda komşu ülkesi olan Ermenistan'a “abluka” uygulayan, Kıbrıs'ın yarısını işgal eden bir ülkenin AB üyesi olmaya hakkının bile olmamasıyla ilgilidir.

Türkiye “ablukayı” kaldırır, işgal ordusunu Kıbrıs'tan çekerse ve diğer şartları da yerine getirirse, o zaman Ermeni Devleti olarak hiçbir itirazımız kalmaz. Türkiye bugünkü konjonktüre göre AB'ye giremez.

- Soru: Yunanistan'ın tutumundan memnun musunuz?

- Vahram Kazhoyan: Yunanistan, soykırımı tanıyan ilk ülkelerden biridir. Bunun yanında, 24 Nisan günü Ermenilerin yaşadığı şehirlerinde soykırımın anılmasına izin vermektedir. Maalesef Yunanlılar da Ermeniler gibi tarihlerinde benzer kara günler yaşamışlardır. Yunanistan ve Ermenistan ve halkları arasında gelişen ilişkilerden memnunuz. Tarihi anların anılması ve adaletin yerini bulması gerekir.

Faşistler ve diktatörlerin bundan 50 yıl kadar önce işledikleri cinayetlerin mahkemeler tarafından cezalandırıldığı gibi, Türklerin de kendi suçları için yargı karşısına çıkmalarını istiyoruz.