ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Azınlığımız tek dilli anaokullara karşı olduğunu, Rodop ilinde yapılan Eğitim Şürası İstişare Toplantısı’na yoğun katılımı ile gösterdi

25.07.2008
Azınlık eğitimi konusunda ve özellikle de anaokullar okunusunda Yeni Demokrasi Partisi hükümeti, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nı ciddi bir sorun ve sıkıntıyla karşı karşıya bıraktı. Yunanistan’da yakın zamanda devlet anaokulları ile ilgili kanun (FEK.3518/2006) kabul edilmesi ve 01-01-2003 tarihinden itibaret doğan bütün çocukları kapsayan yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle azınlık çocukları kendi dilinden mahrum bırakıldı. Çünkü Lozan Antlaşması’nın 37. maddesinde belirttildiği üzere azınlık çocukları ilk öğrenimlerini azınlık okullarında sürdürmektedir. Dolayısıyla okul öncesi eğitimlerini de çift dilde eğitim yapan anaokullarına devam etmeleri gerekmektedir. Sadece Yunan dilinde eğitim yapan anaokullarına devam eden bir öğrencinin ve ardından da azınlık ilkokuluna devam edecek olması pedagojık bir cinayettir. Rodop Milletvekili Ahmet Hacıosman, Milli Eğitim Bakanı Evripidis Stilyanis’e zorunlu hale getirilen devlet anaokullarının “çift dilli” olup olmayacağı konusunda tam dört soru önergesi yöneltmesine rağmen Bakan Stilyanidis, hiç bir soruya net bir cevap vermedi. Bu nedenlerden dolayı, Rodop Milletvekili Ahmet Hacıosman Rodop ilindeki il meclis üyelerini, bütün belediyelerdeki azınlık meclis üyeleri, bütün köylerimizdeki encümen heyetlerini, okul aile birliklerini ve mütevelli heyetlerini sorunun ne derece ciddi olduğu konusunda bilgilendiremek üzere 12 Temmuz 2008 Cuma Akşamı saat 20.30 Gümülcine Cris& Evi hotelinde bir Eğitim Şürası İstişare Toplantısı düzenledi. Rodop Milletveki Ahmet Hacıosman önderliğinde düzenlenen Eğitim Şürası İstişare Toplantısı’na, köylerimizdeki encümenlerimiz, okul aile birliklerimiz ve mütevellilerimiz, iş zamanı olmasına rağmen toplantıya büyük önem verdi ve toplantıya katıldılar. Ancak halkın büyük katılımına rağmen, belediye ve nahiye başkanlarımızından sadece Kozlukepir Belediye Başkanı Mehmet Halit ve Susurköy Belediye Başkanı İsmet Kadı’nın katılmaları dikkatlerden kaçmadı. Toplantıda, anaokulları konusunda Rodop Milletvekili Ahmet Hacıosman, İskeçe Milletvekili Çetin Mandacı, Batı Trakya.Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Toraman, B.T.M.M.M.M Cemiyeti Başkanı Asım Çavuşoğlu, S.Ö.P.A. Derneği Başkanı Mehmet Derdiman konuşmacı olarak katıldılar. İlk konuşmayı B.T..T.Ö.B.Başkanı Sami Toraman yaptı. Toraman ilk olarak Lozan Antlaşması azınlık eğitimini içeren 37. maddenin neleri içerdiğini, ikili ve çok taraflı anlaşmalarda kaynaklanan haklarımızdan, Azınlık okullarında görev yapan eğitimcilerimizden, Zorunlu hale getirilen 10 yıllık tek dilli azınlık eğitimizden, yükseköğretime geçişte yaşayanan kültür sorunu, eğitimcilerin yetiştirilmesi ve eğitimden, 10 yıllık zorunlu eğitim sonrasında okul öncesi eğitimden, okul aile birliği eksikliği, etkinsizliğinden bahsetti. Daha sonrada zorunlu hale getirilen anaokulları konusuna geçti. Toraman anaokullar konusunda katılamcılara şunları belirtti:

Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Toraman: “...azınlık eğitimini baltalayan 70 tane yasa çıktı. Azınlık eğitiminin düzelmesi iki ülkenin iyi niyeti ile halledilmelidir. Azınlık çocukları tek dilli okullara yöneltildi. 2006 yılında çıkan anaokulları ile ilgili yasa çocuklarımızın ilkokul öncesinde anaokullarada bir yıl zorunlu eğitim görmelerini ön görmektedir. Çıkan yaşaya görede devlet anaokulları tek dilli olacaktır. Sorunda tam burada ortaya çıkmaktadır. Ben hem sizlere hemde kendime soruyorum. Bir yıl devlet okulunda Yunanca okuyan bir çocuk, ilk okula girdiği zaman iki dille karşılaşacak. Düşünebiliyormusunuz ilk okul öncesinde çocuğu zorunlu olarak Yunan dilinde bir yıl eğitim görmesi zorunlu kılıyorsun ve ardında da çocuk ilkokula girdiğinde oku iki dille karşı karşıya bırakıyorsun. Bu büyük bir yanlıştır ve mutla düzeltilmesi gerekiyor. Biz her zaman ve tekrar tekrar söylüyoruz. Çocuklarımızın Yunaca dilini öğrenmelerine karşı değiliz. Hatta bizler ülkemizin kalkınması, bçlgemizin kalkınması için bu dili anadilimizi birdiğimiz gibi öğrenmeliyiz. Bizler Yunanca’yı da öğrenmek zorundayız. Hatta bir Yunanlıdan bile daha iyi bilmeliyiz. Bilimsel olarak anadilini bilmeye bir çocuk, ikinci dili öğrenmesinde ciddi güçlükler çekmektedir. Bu nedenle zorunlu hale getirilen anaokulları en azından olması gerekiyor. Bunların dışında çocuklarımızın yükseköğrenimlerine geçişlerinde de sorunlar yaşanmakta ve yaşanacaktır. Çocuklarımızın yükseköğrenimlerine geçişleri konusunda sizleri huzurunda iki milletvekilimize teşekkür etmek istiyorum. Sizler bu konularda belki haberdar olmadığımız düşünüyorsunuz ama bu konuda bilgimiz var ve bu nedenlede iki milletvekilimize teşekkür ediyorum. Çünkü onlar Atina üniversitelerinde okuyan çocuklarımızı bir araya getirerek kaynaşmalarını sağladılar. Bunlarla birlikte çocuklarımızın problerlerini öğrendiler. Yunan üniversitelerine giren öğrencilerimiz iletişim konusunda zorluklar çekiyorlar. Benim onlardan ricak bu tür toplantıları diğer şehirlerde de devam ettirmeleri ve hatta aralarına eğitim kurumlarını alarak devam ettirmelerini diliyorum...Anaokullar meselesini iki cümle ile özetlemek istiyorum. Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği olarak zorunlu hale geri okul öncesi eğitimin iki dilde yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Azınlık eğitiminin sorunları azınlık eğitim kurumları arasında tartışılmalı ve çözülmelidir. Azınlık kurumları sorulmadan yapılan faaliyetler ve alınan kararlar sağlıklı değildir. Bu tür kararlar azınlık kurumlarına danışılarak iyi niyet ve güven içerisinde alınmalıdır. Alınacak kararlar konusunda azınlığa danışılarak alınırsa bizler eğitimle ilgili var olan problemlerin ortadan kalkacağına inanıyoruz”.
Sami Toramanın ardında sözü alan B.T.M.M.M.M. Cemiyeti Başkanı Asım Çavuşoğlu aldı. Çavuşoğlu ilk olarak Batı Trakya Müslüman Türkleri burada birakıldığı 1923 yılından bu yana Yunan devletinin toplumumuza her konuda olduğu gibi eğitimimiz konusunda da ikici sınıf muamele ettiğinin altını çizdi ve bu ayrımcılığın şimdide anaokullar konusunda yeniden ortaya çıktığını dile getirdi. Çavuşoğlu eğitimimizle ilgi konuda katılımcılara şunları aktardı:

B.T.M.M.M.M.Cemiyeti Başkanı Asım Çavuşoğlu: “...... ülkemiz yöneticileri, azınlık olarak bırakıldığımız günden beri Batı Trakya Türk Toplumu’na hiç bir zaman samimi davranmamış, kendi vatandaşları gibi muamele etmemiş ve bu insanları asırlardır üzerinde yaşadığı toprakları olan Batı Trakya’dan söküp atmak için ekonomik, sosyal ve eğitim alanında akla gelmeyen metodlar uygulamıştır. Bunların içerisinde en ağır ve derin yaralar açanı, uzun yıllar tedavisi ve telafisi en güç olacak olan, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın eğitim ve öğretiminde açtığı yaralardır. Bu yaraların en kısa zamanda tedavisi için Azınlık eğitimiyle yetkili kurum ve kuruluşlarımız tarafından öneri ve taklifler defalarca Yunan devletine iletilmesine rağmen, idarecilerimiz bugüne kadar “vurdum duyma” misali tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam ediyorlar....
Bu tutum ve davranışlar Batı Trakya Türk Azınlığı eğitim sistemini felç etmiş, adeta Kardiyak Arrest krizine sokmuştur. Son günlerde karşılaştığımın en büyük sorun anaokulların çift dilli olmaması sorunudur....
Bilindiği gibi insanın çocukluk evresinin, onun hayatını şekillenmesinde ne derece önemli ve etkin olduğu izaha duymayacak şekilde açıktır. Bu nedenle, başka bir toplumda ve kültür çevresinde azınlık olarak yaşayan Batı Trakya Müslüman Türk çocuklarına kandi milli ve dini kimliklerini kazandırmak için sorumlu olanlar başta ana-babalar olmak üzere eğitim ve öğretim kurumlarıdır.
Küçük çocuklarımızın fiziksel gelişimine gösterdiğimiz hassasiyetin bir benzerini de “anadiline” göstermemiz gerekir. Çocuklarımızın zihin dünyasında anadilinin iyi bir şekilde yer bulmasına imkan sağlamalıyız. Bu da ancak Azınlık anaokullarındaki eğitimin denildiği gibi, Yunanca değil yalnız ve yalnız adına yaraşır bir şekilde anadiliyle yani Türkçe olarak ve Türk öğretmenler tarafından yapılasıyla mümkün olacağına inanıyorum....
Son yıllarda, Azınlığımızın meşru talepleri hilafına yönetimin bazı köylerimize devlet anaokulları açması ve bu okullara Azınlık çocuklarının gönderilmesini mecbur kılması ilk başta Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümlerine olduğu kadar, ikili ve Uluslararası antlaşmalara ters düşen antidemokratik ve antipedagojik bir uygulama olduğunu düşünüyorum....
Azınlık eğitiminde bir öğrencinin başarılı olabilmesinin en önemli şartlardan biri anadilini çok iyi öğrenmesidir. Bu da ancak anadilini öğretecek öğretmenlerin çağdaş pedagojiyi anadilinde ve çağdaş eğitim kurumlarında almış olmalarını gerekli kılmaktadır....
Bir toplumun sosyal ve kültürel hayatı DİL ÜZERİNDEN gelişmiyorsa o toplumun dilinin hayatla bağları kopmuş, dolayısıyla kültürünü de kendi özüne yabancılaşmış demektir.
Son olarak temennim odur ki, idarecilerim, Azınlık eğitiminin kangren olmuş sorunlarına bir yenisini ekleme tutum ve davranışlardan vaz geçerek eğitimimizi belirleyen antlaşmala ve protokoller paralelinde çözümlenmesi için acil önlemleri almalarıdır” .
Üçüncü konuşmacı olarak S.Ö.P.A.Derneği Başkanı Mehmet Derdiman söz aldı. Derdiman , konuşmasına ilk olarak eğitimin,eğitimcini ve eğitim kurumlarının ve içerisinde bulunan araç gereçlerin bir çocuğun gelişmesi açısında ne derece önemli olduğunu ifade etti ve konuşmasında şunların belirtti:

S.Ö.P.A.Derneği Başkanı Mehmet Derdiman: “Sayın milletvekilleri, sayın belediye başkanları ve yardımcılar, sayın dernek başkanları ve değerli konuklar. Sizleri saygıyla selamlıyor, hoşgeldiniz diyorum.
Kıymetli misafirler, bu akşamki toplantımız eğitimle ilgili oldu için sözlerime şu cümlelerle başlamak istiyorum. İnsanoğlu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren bilinçsizce de olsa etrafını tanıma arzusu içindedir. Zamanla bu istek bilinçli ve kurallı bir şekilde öğrenme faaliyetine dönüşür ve ilk bilgi aile kaynaklıdır. Burada öğretmen konumunda olan kişi veya kişiler anne ve babalardır....
Çocuk büyüdükçe, ihtiyacı olan yeni bilgi ve becerileri sistemli ve programlın bir şekilde öğrenme gereği duyar...
Azınlık eğitiminin hukuki temeli, 1923 yılında iki devlet arasında imazalanan Lozan Antlaşması’na, 1951 yılında imzalanan Kültür Protokolü’ne ve 1968 tarihli Türkiye-Yunanistan Ankara ve Atina Kültür Komisyonu Protokolü’ne bağlıdır. Lozan Antlaşması’nın 41. ve 45. maddelerinde azınlık mensuplarının, diğer bütün vatandaşların faydalandıkları devlet teminatından ve himeyesinden hukuken ve fiilen faydalanabilecekleri belirtilmektedir. Okul ve benzeri eğitim kurumları açma, bu kurumlarda ana dillerini öğrenme ve dini görevlerini sebestçe yerine getirme hususlarında ana dillerini öğrenme ve dini görevlerini serbestçe yerine getirme hususlarında eşit hakka sahip oldukları belirtilmiştir. Bu vesile ile de devlet tarafından mecburi kılınmak istenen okul öncesi eğitimin nasıl olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yani anaokulları ana dilde ağırlıklı, “çift dilli” olmalıdır. Çünkü eğitimin en temel kurallardan biri şu cümlelerle ifade edilir. Ana dilini iyi bilen bir insan, çabuk öğrenir, doğru düşünür, başarılı olur. Bu nedenle, başka bir modelin aranmasına hiç gerek yoktur. Son günlerde aldığımız duyumlara göre, okul öncesi azınlık eğitimi ile ilgili bir model üzerinde durulmaktadır. Bu modelin “ anaokulu öğretmenin yanına bir tercüman tayın edilmesi” olduğudur. Böyle bir modelin antipedagojik olduğu ve eğitime katkı sağlayamayacağı ortadadır. Değerli misafirler, şu öyle bir dönem yaşıyoruz ki, iki devlet arasında azınlık eğitiminin iyileştirilmesi amacıyla somut bir diyaloğa ihtiyaç vardır. Batı Trakya Müslüman TürkAzınlığı, başta eğitim olmak üzere hakkını nasıl ve ne çekilde arayacağı konusunda bilgilendirilmelidir.”

Daha sonra da İskeçe Milletveki Çetin Mandacı söz aldı ve konunun ne derecede Azınlığımız açısız önemli olduğunu ve neler yapılası konusunda da toplantıya katılan encümen ve mütevelliler fikirleri paylaştı. Mandacı, konuşmasında şunları dile getirdi:


İskeçe Milletvekili Çetin Mandacı: “Her şeyden önce böyle bir toplantının gerçekleşmesine vesiler olan meşlektasın Sayın Ahmet Hacıosman’ın sizlerin huzurunda yürekten tebrik ediyorum. Umarım bu tür önemli toplantılar devam edecektir.
Değerli katılımcılar, yıllardan beri azınlığımızın en büyük sorunlardan birisi eğitimdir. Ben fazla birşey diyemeyeceğim. Burada bulunan bir çok kişi ya küçük çocuğu var yada torunu var. İlk olarak şundan başlamak istiyorum. Ben ufacık bir köyde Türk ilk okulunda okumaya başladım ve bitirdim. Daha sonrada Müzaffer Salihoğlu Lisesine kaydımı yaptırmak istedim fakat o okula öğrenciler sınavla alınıyorlardı. Üç ay beklemenin ardından İskeçe devlet Ortaokuluna kaydımı yaptırdım. Zaman geldi üç çocuğum oldu ve ben köyde kaldığımdan dolayı çocuklarımı köyümdeki ilk okuluna gönderdim. Okulda öğrenciler ya beş tane yada altı taneydi ve bu öğrencileri bir tane Yunanlı öğretmen bir tane de akdemili öğretmen eğitiyordu. Maalesef, çocuklarım bir yıl boyunca ne yazmayı nede okumayı öğrenebildiler. Ne Türkçe’yi öğrenebildiler neden Yunanca’yı öğrenebildiler. Doktorluk görevimi sürebilmem için İskeçe’de hastanede görevime devam ettim. Bu nedenle de İskeçe’ye taşındım ve çocuklarımı İskeçe 1’ci Azınlık İlkokula yazdırdım. O okula gittiklerinde onları öğretmeni Türkiye’den mezun Rasim Hint idi. Köydeki ilkokulda bir yıl boyunca okumayı, yazmayı öğrenemeyen çocuk, üç ay içerisinde hem okumayı hem yazmayı hem de Yunancayı da öğrendi.Tabi ki, akademili arkadaşlarımız bu toplumun bir parçasıdır. Bir elin beş parmağından bir tanesidir onlar. Fakat bu demek değildir ki, İskeçe, Gümülcine veya Evros da görev yapan akademili varsa hepsi kötüdür. İçlerinden gerçekte kendini çok iyi yetiştirmiş arkadaşlarda var hatta ve hatta bazıları Türkiye çıkışlı olan öğretmenlerden de daha iyidirler. Sorun bizim akademeli mezun öğretmenlerimizde değil, sorun sistemdedir. Şuandaki önemli sorunlardan bir tanesi anaokulları sorunudur.
Değerli arkadaşlar benim görüşüm şudur. Hergün toplantı yapsak da çare olmaz. Biz iki milletvekili her gün soru önergesi yöneltsek de yine olmaz. Her gün bakanı görsek hiç bir şey olmaz. Birincisi biz önce bu konuda samimi olmak isteyip istemediğimize karar vermemiz gerekiyor. İkincisi, biz ne istiyoruz. Bugün dünyadaki uygulamalara bir bakalım ve ona göre karar verelim. Biz zaten ne istediğimizi tam olarak bilmiyoruz. İstiyoruz ama ben bir çözüm önerisi göremiyorum. Peki şimdi ne yapmak lazım. Bence kesinlikle bu toplantılarla olacak bir iş değil. Soru önergeleri sorsak da bir şey değişmez. Bence bu toplum bu soruna hakkaten çözüm yolunda bir şey olması istiyorsak birlikte bir şey yapmak lazım. Biz burada varız dememiz lazım. Bu ne hotel salonlarında düzenlenen toplantılarla olacak nede top sahalarında olacak. Şu an bir Yunanistan’a bakın. Adam sosyal sigorta hakkı elinden alınıyor diye meclise çıkıp yüz kişiyle bağırıyor ve protesto ediyor. Millet yol kapatıyor ve eylemler geröekleştiriyor. Eğer biz inançlı bir şekilde karar almazsak, eğer biz burada bir sorunun var olduğunu orta koymak için eylemde bulunmazsak hiç bir şey olmayacak. Kendi kendimize konuşacağız, biz milletvekilleri bakanla görüşeceğiz bildiğimizi konuşacaz bakan da bildiğini yapacak. Şu anda bilin ki ben bakanı hiç de iyi niyetli görmedim. Hele bakanın bir genel sekreteri var ki onda gene hiç iyi niyet yok. Ama ben onlara bakmam ben kendime bakarım. Ben ne yapıyorum. Bence burada alınması gereken kararlardan bir tanesi bizler bir araya gelecez beşyüz kişi mi bin kişi mi binlerce kişi ve bir saat yolu kapatmazsak ve eğer bizler toplanıp valiliğin önünde bağırmazsak bilinki hiç bir şey olmayacak. Kendi kendimizi aldatmayalım. Eğer Yunanistan kamuoyununa, eğer Avrupa kamuoyununa burada bir sorunun varlığını göstermek adına bir eylem gerçekleştirmessek hiç bir şey olmayacak. Bizler konuşacaz kanuşacak yıllar geçecek, hep bir birimizi suçlayacağız ama bir noktaya varamayacağız. Dolayısıyla anaokulların çift dilli olması kusunda gösterilecek mücadeleye yönelik teklifim önce ülkemizin Başbakanı, Milli Eğitim Bakanı’nın dikkatini vermesi bakımından başını eğmesi bakımından bizim büyük bir sorun yaşadığımızı ortaya koymak için ayaklanmamız gerekiyor. Eğer bunu yapmazsak kusura bakmayın hiç bir şey olmaz. Bakanla iki defa görüşme şansım oldu. Özellikle anaokullar konusu için diyor ki, biz sizi seviyoruz ama size öyle bir anaokulu yapacağız ki, eğitim üzerinden sizin kimliğiniz yok edeceğiz. Verdiği cevap bu anlama geliyor. Yıllardan beri bizleri hep kategorize ettiler ve bizleri yok etmeye çalıştılar ki bütün amaçları da bunlardır arkadaşlar. Adamlar bu işi diplamatik bir şekilde yapıyorlar. Artık bu işe bir dur demenin zamanı geldi. Başta iki milletvekili olmak üzere, belediye başkanları ve yardımcıları, meclis üyeleri, bu toplumun yüksek tahsillileri artık kendimizi toplamalıyız. Örgütlü bir şekilde boykotlar gerçekleştirmezsek hiç bir şey olmayacak. Aynı mesajı anavatanımız Türkiye’ye de vermek lazım. Bizler burada iki ülkenin birbirleriyle imzaladıkları anlaşmayla bırakılmışız. Ben yapılan anlaşmanın içeriğine girmeye niyetinde değilim ama beni burada kimler bıraktıysa onlar baksız. Türkiye’ye mesajımız gelsin burada bize sahip çıksın. İki ülke otursunlar, anlaşsınlar ve bizim yaşamamızı koylaştırma açısından birlikte kararlar alsınlar. Her iki tarafta iki adım geri atsın ama bu azınlık biraz rahat etsin. Dolayısıyla, eğer biz varız demezsek iki tarafa baskı yapmazsak inanık ki Yirmi yıl sonra da aynı şeyleri konuşacağız. Zaman gelecek bir adım ileri zaman gelecek bir adım geri yapacaz ama hep aynı yerde kalacağız. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hepimiz düşünmeleyiz ve bence boykot yapmamız gerekiyor. Biz milletvekilleri her konuda en önde olacağız. Tabi ki bu toplantı sadece Gümülcine değil, İskeçe’de de ortak bir toplantı yapılması gerekir. Bizler bu topraklarda var olduğumuzı kamuoyuna gösterebilmemiz için bizler artık korkmamalı ve ortaya çıkmalıyız diyorum ve hepinize hayırlı akşamlar diliyorum”.

Rodop Milletvekili Ahmet Hacıosman:

Değerli arkadaşım İskeçe Milletvekili, sayın belediye başkanlarım, çok değerli Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanım, Müslüman Muallimler Birliği Başkanım, Selanik Özel Pedagoji Akademisi Mezunları Derneği Başkanım ve yöneticileri, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği yönetim kurulu, değerli öğretmenlerim, aynı zamanda Sirkeli, Kozlukebir, Susurköy, Şapçı, Yassıköy belediye başkan yardımcılarım, belediye meclis üyeleri, nahiye meclis üyeleri, vilayet meclis üyesi arkadaşlarım, yine aynı şekilde köylerimizdeki encümen heyetleri üyeleri, başkanları, köylerimizin mütevelli heyeti başkanları, değerli kardeşlerim; önce bu davetime icabet ettiğiniz için hepinize teşkkür ediyorum. Bu yorgun günlerde, bütün gün çalışmanıza, yorgun olmanıza rağmen buraya geldiniz. Buraya gelmeniz bu davaya sahip çıkmanız demek, ilgi alakanızdan ötürü hepinize teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım bu akşam burada sizleri toplamamın sebebi 25/10/2007 tarihinde, milletvekili olduktan sonra, yani bir ay olmuş olmamış, hemen anaokulları konusunda hassasiyetimden ötürü soru önergemi, yemin ederken daha bir iki gün sonra teslim etmişim. Bu konuya parmak basmışım veyahut bu konuya eğilmişim. Benim için bu toplumda yıllardır eğitim anılmadı, başka şeylerle zaman geçirdik, hakikaten geçtiği için geçirdiğimiz için hep beraber üzgünüm. Eğer eğitim konusunu dilimize getirmiş olsaydık, inanıyorum ki hiç olmazsa bir arpa boyu ilerde olacaktık. Ama işte onun için şu anda milletvekiliyim, bu millet bu görevi bu ementei vermiş. Benim için bu toplumda önemli konu ekonomi, eğitimdir. Bugün öğle saatlerinde önemli bir toplantım vardı Atina’da, Avrupa Parlamentosu milletvekilleri ile. Ne için tütünler konusunda neler yapılmıştır, nereye gittiğini, ne olacağını. Bir ziyaret için randevu talep ettim bunu görüştüm. Bu akşam da eğitim konusunu, anaokulları konusunu görüşmek üzere buraya toplandık. Anaokulu kadar önemli bir kurum veyahut ta bir eğitim derecesi göremiyorum. Düşünün ki elimde tuttuğum kanun 75. madde 21 Aralık 2006 tarihinde çıkan yasaya göre diyor ki beş yaşında çocuğun anaokuluna kaydolması, devlet anaokuluna gitme mecburiyeti var. Yine burada çıkan bir yasaya göre, anaokuluna gitmeyen bir çocuğu ilkokula kaydetmeyecekler. Ameliyatım döneminde mecliste bir gündem konusu vardı ırkçılık (raçismos) diye, Atina’da bir okulda bir müdüre bir yabancının çocuğunun anadilini konuşmasına izin vermediği için hakkında bir soruşturma başlatılmıştır ve bütün parti yetkilileri dört parti neden müdür okuldan atıldığı için, neden anadillerini konuşmaları için müsammaha gösterilmediği için neredeyse bakanın, hükümetin üzerine çullanmışlardır. Biz Batı Trakya Azınlığı, Müslüman Türk toplumu olarak anadilimiz Türkçe, biz bunu satın almadık, birileri vermedi ne yapalım, Türk anne babadan dünyaya gelmişiz, anamızdan babamızdan bu dili öğrenmişik, anadilimiz Türkçe burada Yunanistan’da dünyaya gelmişiz kader bu. Vatanımıza bir hakaretimiz yok bakın geçenlerde Bakın geçenlerde Avrupa Parlamentosu’ndan bir milletvekili, Batı Trakya Türk Azınlığı için bir rapor hazırlamak üzere geldi. Atina’da mecliste kendisi ile görüştüm. Ondan sonra hep birlikte yemeğe gittik, dedi ki sayın meslektaşım maalesef ben senin taşımış olduğum fikirlerle uyuşamayacağım., ben sizin düşmanınız değilim, ben tekrar daha Batı Trakya’ya geleceğim sizi ziyaret edeceğim. Ben de katılımcıların huzurunda şunu söyledim, sayın milletvekilim ben sizlere ülkem Yunanistan hakkında şikayette bulunmaktan haya ediyorum, keşke efendim bizim bu sorunlarımız var demeseydim sizlere inşallah bir dahaki gelişinizde bizim sorunlarımız kalmadı diye bu şekilde tatlı tatlı sohbet ederiz. Biz kendimiz için veyahut ta olay çıkarmak için, veyahut ta burada huzursuzluk yaratmak için biz bunları dile getirmiyoruz. Ama bir azınlık var, bu dilin öğrenilmesi için nasıl siz veyahu ta milletvekilleri nasıl müsaade etmezler. Anamızdan emdiğimiz anasütü gibi anaokullarında anaokullarında Türkçe’yi öğrenmemizi öğretilmesini talep ediyoruz. Bizim bunu talep etmemiz, istememiz kadar doğal bir mücadele olamaz değerli arkadaşlarım. Bizler bunun mücadelesini vermek için, bu toplumun namusunu korumak, bu toplumun Batı Trakya Türk azınlığının hakkını hukukunu aramak için seçildik. Şimdi beş yaşındaki çocuğumuzu teslim edeceğiz ve o öğretmen Yorgo / Kosta herneyse, çocuklarımızın Yunan dilini öğrenmelerine hiç bir suretle karşı değiliz, öğrenmelerini istiyorum bizzat, öğrenmeleri için çocuklarımızın gayret sarf etmeliyiz. Bu dili öğrensinler bu ülkede yaşıyoruz ülkemiz Yunanistan’ın vatan dilini öğrenmek mecburiyetindeyiz. Çocuklarımızın öğrenmesi için gayret sarf etmeliyiz ama bunun yanında da anadilimizi öğrenmeleri için çalışmak, mücadele etmek bunun azmi ve gayreti içinde olmak mecburiyetindeyiz sayın arkadaşlar. Bu sorumluluğumuzu yerine getirmek için efendim ben diyorum ki eğer bu gemiyi kaçırırsak, bakın bazı köylere anaokulları açtılar bile insaf insaf nereye açıyorsunuz bu okulları, Yunan köylerine mi açıyorsunuz sayın yetkililer Kezüren’e, Hacüren’e anaokulu açıyorsunuz ya orada Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma var nasıl olur da bu çocukların anadilini öğrenmeleri için Türkçe dersi koymazsınız. Hayır arkadaşlar buna müsaade etmeyeceğiz. Çetin arkadaşım söyledi yollara dökülmemiz gerekirse döküleceğiz, başı biz çekeceğiz ama arkamızda sizleri görmek için bu akşam buraya davet ettim. Buna sahip çıkmanız için. Bu mücadeleye biz önde varız. Sayın yetkililere buradan sesleniyoruz, bakın sayın bakandan dört beş defa randevu talep ettik, sekiz dokuz ay oldu sayın bakan neden randevu vermiyor. Arkadaş yakında söyledim on onbeş gün önce sayın Dışişleri Bakanı da ordaydı, efendim lafa karışmak istedi Bakoyanni, dedim ki sayın Bakanım siz hiç konuşmayın, çünkü Azınlık size çok kırgın. Neden canım dedi. Çünkü geçen sene geldiniz söz verdiniz hani anaokulları çift dilli olacaktı, olmadı dedim. Sayın bakan duyuyoruz sağda solda söylüyomuşsunuz tercüman alacakmışsınız, neyin tercümanlığını yapacak. Neden Türkçe öğretecek bir öğretmen tayin etmiyorsun da tercümadan söz ediyorsunuz, sayın bakan sayın yetkililer bunun hesabını verin bu millete. Onun için değerli arkadaşlar ben bunu, mecliste öğretim görevlileri, profesörler milletvekilleri var söyledikleri şu anadilini öğrenmeyen bir çocuk hiç bir suretle ikinci dil öğrenemez. Eğitimin kanunu, şartı bu. Şartı olsun olmasın ama sen benim hakkımı bu toplumun kendi öz dilini anadilini öğretmekten mahrum edemezsiniz. Bu hakkı tanımak mecburiyetinizdesiniz. Ne istiyoruz biz bu ülkeden, ne talep ediyoruz yetkililerden. Bundan daha insafsız ne olabilir. Bundan daha masumane bişey ne olabilir. Beş yaşındaki evlatlarımızın anadillerini öğrenmelerini talep ediyoruz. Madem vermiyorlar ben de toplumla beraberim. Önümüzdeki günlerde sözlü soru önergesi yapacağım sayın Bakana. Dört soru önergesi verdim 25/10/2007, 21/12/2007, 23/01/2008 ve 21/05/2008 de anaokulları konusunda soru önergesine bir türlü cevap yok, diyor ki sayın Bakan anadilimiz olan Türkçe de okutulacak mı kem küm cevap yok. Yetkililer elimiz kolumuz bağlı kalmayacağımızı bilsinler, bu toplumun şu anda yöneticileri var, ama burada hepimizin önerine görev düşüyor. Milletvekili olarak tabii ki başta biz olacağız, efendim ondan sonra toplumun yine seçilmiş arkadaşları köyün mütevellisidir, belediye meclis üyesidir, vilayet üyesidir herkes buna veyahut ta ana baba olarak hepimiz buna destek vermek zorundayız. Ben dediğim burada var olmak yok olmak mücadelesi eğer bu mücadeleyi veyahut bu safayı da kaçırdığımız zaman ben diyorum ki bu toplumun bir anlamı kalmaz. Ben devlet anaokullarında duyuyorum çocukların neler öğrendiklerini veyahu ta ne gibi bir çalışma içinde olduklarını. O acıyı o sıkıntıyı duyuyorum. Nasıl ki bir Yunanlı veya her kim olursa olsun, herhangi bir ülkede çocuklarına kendi anadilini öğretmeyi istiyorsa, ki istemesi en doğal hakkıdır, ama bu ülkede doğmuş bu ülkenin vatandaşları her türlü sorumluluğumuzu yerine getirmişiz ülkemiz vatanımız demişik ama çocuklarımıza hayır anaokullarında Türkçe olmayacak denmektedir. Hayır arkadaşım bitti o günler artık, bu namusu korumak bizim görevimizdir. Eğer bu mücadelede biz önde görünmezsek yazıklar olsun bize. Eğer milletin önde gitmesini beklersek biz geride kalırsak yazıklar olsun bize. Ondan sonra da milletvekillerinin hiç bir anlamı yok bu toplumda. Eğer bu konuda mücadele vermezsek bizden hayır gelmez, bizden sonra gelcek olanlar için de artık gemi kaçmıştır. Limandan gitmiştir artık gemiyi bulmamız da mümkün değildir. Artık geriye dönemeyiz ve verilecek olan mücadelenin de bir anlamı kalmayacaktır. Temeller şimdi atılmak isteniyor, onun için hepimiz birbirimizi sevmek mecburiyetindeyiz, birbirimize destek vermek, bazı sıkıntılarımızı hep birlikte aşmak mecburiyetindeyiz. Birimizin sorunu hepimizin sorunu, hepimizin sorunu birimizin sorunu. Değerli arkadaşlarım bu sorun hepimizi acıtmaktadır, yarın kızımızın oğlumuzun çocukları olacaktır yarın gelişmeler nereye varacaktır bu okulların durumu. Dönülmesi mümkün olmayan bir çıkmaz yollara girilecektir ve o zaman dönecek yer de bulamayacağız, o zaman bu azınlığın anlamı kalmayacaktır, bu toplumun anlamı kalmayacaktır. Değerli arkadaşlar biz ne diyoruz burada anaokullarında yalnız Türkçe olsun, aman biz bu dili istemiyoruz demiyoruz. Bu mücadeleyi biz vereceğiz, biz çocuklarımızın anadillerinin yanı sıra bu ülkenin dilini de öğrenmelerini istiyoruz. Aman çocuğum bu ülkenin dilini öğrenmesin öğretilmesin diyen kim var. Hayır anadilimizin yanında Yunanca da olsun o dili de öğrensin hem anadilini öğrensin, hem ülkemiz vatanımız olan Yunanistan’ın dilini öğrensinler. Bu toplantının tarihi bir misyonu var değerli arkadaşlarım, buraya katılan siz temsilcilerin alacağı kararlar çok önemli, bakın bu akşam buradan çıkacak mesaj çok çok önemli. Hepinizi tebrik ediyorum, hepinize teşekkür ediyorum. Eğer bu kadar arkadaş gelmez de önde on on beş arkadaş olsaydı gerçekten bu davayı baştan kaybetmiştik. Rodop ilinin dört bir yanından Evros’tan gelen arkadaşlar var, davamız aynı dava, sorun aynı. Bu hepimizin davası, hepimizin sorunu yani ilkokul, ortaokul, liseler de önemli fakat anaokulu çok çok önemli. Bizler bu toplumun genel temsilcileri, milletvekilleri olarak alınan bu kararların önce ülkemizin Milli Eğitim Bakanı’na sonra Başbakan’a sonuç alınmazsa da Avrupa’daki bütün insan hakları kuruluşlarına taşımaya kararlıyız. Bunun lamı cimi yok, bir daha listede oluruz olmayız bu ayrı bir konu ne olursa olsun madem şu anda milletvekiliyiz şunu açık açık söylüyoruz bu konuyu burada bırakmayacağız. Bu kadar masumane, ana sütümüz kadar helal olan çocuklarımızın anaokullarında Türkçe öğrenmelerini istemek kadar masumane hiç birşey olamaz. Yavrularımızın cehalete ve karanlığa mahkum olmalarına müsaade etmemeliyiz değerli arkadaşlar. Sami hocamın az önce söylediği gibi Çetin arkadaşımız ile beraber Atina’da okuyan üniversiteli çocuklarımızla, Evros’tan İskeçe’ye kadar, bir tanışma yemeği yedik hep beraber önümüzdeki günlerde Yüksek Tahsilliler Derrneği ile bereber tüm Yunanistan’da olan arkadaşlarla bir araya geleceğiz yine bu konularda sizden hassasiyet bekliyorum. Değerli arkadaşlarım eğitim konusunda lütfen bir iki saat fedakarlıkta bulunarak bir araya gelin, böyle beraber birlik beraberlik içinde olduğumuzu gösterelim. Efendim biz bunun önünü çekmeye hazırız milletvekili olarak sizlerin de arkamızda var olduğunuzu, bu gücün var olduğunu herkese hissettirmenizi istiyoruz. Şimdi burada oldu toplantı Rodop Evros illeri olarak, önümüzdeki günlerde Rodop Evros ve İskeçe ili olarak üç il olarak en yakın zamanda on-on beş gün içinde bu toplantıyı düzenlemek istiyoruz. Devlet araştırsın bulsun, anaokullarında Türkçe eğitim verecek öğretmen araştırsın bulsun tayin etsin. Nasıl ki zamanında iki devlet oturmuş bir araya gelmiş Türkiye’den öğretmenler getirmişler, bu çayı geçene kadar yine öyle yapsınlar. Geçenlerde sayın Köksal Toptan geldi Atina’ya ona da söyledik dedik ki siz bizim burada kalmamız için imza attınız, ülkemiz yunanistan kabul etti. Eskiden bu bir araya gelmekler yoktu, ama bakın meclis başkanı, başbakan, bakanlar bir araya geliyorsunuz ama lütfen iki ülke sorunlarını görüşürken bu eğitim konusunu da ele alın. Biz eğitim konusundaki kararlılığımızı yetkililere ileteceğiz. Bizim bu akşam beraber olmamız elbette bizlere güç kattı. Bu mücadele bizim en doğal hakkımız bu mücadelemizi beraber elele sürdürürsek yarınlarda çocuklarımıza iyi bir eğitim yolu açmış olacağız, yarınlarına iyi günler hazırlamış olacağız. Bu akşam bu toplantımıza, katıldığınız bizlerle beraber olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.

Çetin Mandacı’ın Konuşması

Herşeyden önce böyle bir toplantının gerçekleşmesine veşiler olam meşlektasın Sayın Ahmet Hacıosman’ın sizlerin huzurunda yürekten tebrik ediyorum. Umarım bu toplantıla devam edecektir.
Yıllardan beri azınlığımızın en büyük sorunlardan birisi eğitimdir. Ben fazla birşey diyemeyeceğim. Burada bulunan bir çok kişi ya küçük çocuğu var yada torunu var. İlk olarak şundan başlamak istiyorum. Ben ufacık bir köyde türk ilk okulunda okumaya başladım ve bitirdim. Daha sonrada Müzaffer Salihoğlu Lisesine kaydımı yaptırmak istedim fakat o okula öğrenciler sınavla alınıyorlardı. Üç ay beklemenin ardından İskeçe devlet Ortaokuluna kaydımı yaptırdı. Zaman geldi üç çocuğum oldu ve ben köyde kaldığımdan dolayı çocuklarımı köyümdeki ilk okuluna gönderdim. Okulda öğrenciler ya beş tane yada altı taneydi ve bu öğrencileri bir tane Yunanlı öğretmen bir tane de akdemili öğretmen eğitiyordu. Maalesef, çocukları bir yıl boyunca ne yazmayı nede okumayı öğrenebildiler. Ne türkçeyi öğrenebildiler neden Yunancayı öğrenebildiler. Doktorluk görevimi sürebilmem için İskeçe’de hastanede görevime devam ettim. Bu nedenle de İskeçe’ye taşındım ve çocukları İskeçe 1’ci Azınlık İlkokula yazdırdım. O okula gittiklerinde onları öğretmeni Türkiye’den mezun Rasim Hint hocamızdı. Köydeki ilkokulda bir yıl boyunca okumayı,yazmayı öğrenemeyen çocuk, üç ay içerisinde hem okumayı hem yazmayı hem de Yunacayı da öğrendi.Tabi ki, akademili arkadaşlarımız bu toplumun bir parçasıdır. Bir elin beş parmağından bir tanesidir onlar. Fakat bu demek değildir ki, İskeçe, Gümülcine veya evros da görev yapan akademili varsa hepsi kötüdür. İçlerinden gerçekte kendini çok iyi yetiştirmiş arkadaşlarda var hatta ve hatta bazıları Türkiye çıkışlı olan öğretmenlerden de daha iyidirler. Sorun bizim akademeli mezun öğretmenlerimizde değil, sorun sistemdedir. Şuandaki önemli sorunlardan bir tanesi anaokulları sorunudur.
Değerli arkadaşlar benim görüşüm şudur. Hergün toplantı yapsak da çare olmaz.Biz iki milletvekili her gün soru önergesi yöneltsek de yine olmaz. Her gün bakanı görsek hiç birşey olmaz. Öncelikle bu toplumda ben varım diyen seçilmiş kişilerin kendine çeki düzen vermesi lazım. Şuanda benim iki çocuğum Muzaffer Salihoğlu Lisesi’nde ve ben bu seçimi yaptım. Kendim devlet okulunda okudum ama çocuklarımı Azınlık Lisesine gönderdim. Benim belki siyasi bir amacımda olabilir.Ama ben o seçimi yaptım. Neden yaptım biliyormusunuz kendi kurumumuza sahip çıktığını göstermek için. Eğer ben doktor olarak, dernek başkanı olarak kendi kurumuma sahip çıkmassam, benim köyümdeki insanım hiç hiç sahip çıkmaz.Çünkü için kolay tarafıköye gittiğimde adam diyor ki, ya bak azınlığımızın başta gelenlerine çocuklarını göndermişler ben neden göndermeyeyim. Dolayısıyla bu toplumda seçilmiş kişi. İleri gelen kişi kendine çeki düzen vermesi gerekir. Ama ne yazık ki, bizim seçilmişlerimizde bu konuda bir amimiyet göremiyorum. Bircisi biz önce bu konuda samimi olmak isteyip istemediğimize karar vermemiz gerekiyor. İkincisi, biz ne istiyoruz. Bugün dünyadaki uygulamalara bir bakalım ve ona göre karar verelim. Biz zaten ne istediğimizi tam olarak bilmiyoruz. İstiyoruz ama ben bir çözüm önerisi göremiyorum. Peki şimdi ne yapmak lazım. Bence kesinlikle bu toplantılarla olacak bir iş değil. Soru önergeleri sorsak da birşey değişmez. Bence bu toplum bu soruna hakkaten çözüm yolunda birşey olması istiyorsak birlikte bir şey yapmak lazım. Biz burada varız dememiz lazım. Bu ne hotel salonlarında düzenlenen toplantılarla olacak nede top sahalarında olacak. Şuan bir Yunanistan’a bakın. Adamn sosyal sigorta hakkı elinden alınıyor diye kendine göre yol arıyor ve meclise çıkıp yüz kişi bağırıyor. Millet yol kapatıyor ve protesto ediyor. Eğer biz inançlı bir şekilde karar almazsak, eğer biz burda bir sorunun var olduğunu orta koymak için eylemde bulunmassak hiç bir şey olmayacak. Kendi kendimize konuşacağız, biz milletvekilleri bakanla görüşecek bildiğimizi konuşacaz bakan da bildiğini yapacak. Şuanda bilin ki ben bakanı hiç de iyi niyetli görmedim. Hele bakanın bir genel sekreteri var ki onda gene hiö iyi niyet yok. Ama ben onlara bakmam ben kendime bakarım. Ben ne yapıyorum. Bence burada alınması gereken kararlardan bir tanesi bizler bir araya gelecez beşyüz kişi mi bin kişi mi binlerce kişi ve bir saat yolu kapatmazsak ve eğer bizler toplanıp valiliğin önünde bağırmazsak bilinki hiç bir şey olmayacak. Kendi kendimizi aldatmayalım. Eğer Yunanistan kamuoyununa, eğer Avrupa kamuoyununa burada bir sorunun varlığını göstermek adına bir eylem gerçekleştirmessek hiç bir şey olmayacak. Bizler konuşacaz kanuşacak yıllar geçecek, hep bir birimizi suçlayacağız ama bir noktaya varamayacağız. Dolayısıyla anaokulların çift dilli olması kusunda gösterilecek mücadeleye yönelik teklifim önce ülkemizin Başbakanın, Milli Eğitim Bakanı’nın dikkatini vermesi bakımından başını eğmesi bakımından bizim büyük bir sorun olduğunu ortaya koymak için ayaklanmamız gerekiyor. Eğer bunu yapmassak kusura bakmayın hiç birşey olmaz. Bakanla iki defa görüşme şansım oldu. Özellikle anaokullar konusu için diyorki, biz sizi seviyoruz ama size öyle bir anaokulu yapacağız ki, eğitim üzerinizde sizin kimliğiniz yok edeceğiz. Verdiği cevap bu anlama geliyor. Yıllardan beri bizleri hep kategorize ettiler ve bizleri yok etmeye çalıştılar ki bütün amaçları da bunlardır arkadaşlar. Adanlar bu işi diplamatik bir şekilde yapıyorlar. Artık bu işe bir dur demenin zamanı geldi. Başta iki milletvekili olmak üzere, belediye başkanları ve yardımcıları, meclis üyeleri, bu toplumun yüksek tahsillileri artık kendimizi toplamamız ve bu halka çıkmamız ve örgütlü bir şekilde boykotlar geröekleştirmezsek hiç bir şey olmayacak. Aynı mesajı anavatanımız Türkiye’ye de vermek lazım. Bizler burada iki ülkenin birbirleriyle imzaladıkları anlaşmayla bırakılmışız. Ben yapılan anlaşmanın içeriğine girmeye niyetim yok ama beni burada kimler bıraktıysa onlar baksız. Türkiye’ye mesajımız gelsin burada bize sahip çıksın. İki ülke otursunlar, anlaşsınlar ve bizim yaşamamızı koylaştırma açısından birlikte kararlar alsınlar. Her iki tarafta iki adım geri atsın ama bu azınlık biraz rahat etsin. Dolayısıyla eğer biz varız demezsek iki tarafa baskı yapmazsak inanık ki. Yirmi yıl sonra da aynı şeylkeri konuşacağız. Zaman gelecek bir adım ileri zaman gelecek bir adım geri yapacaz ama hep aynı yerde kalacağız. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hepimiz düşününmeleyiz ve bence boykot yapmamız gerekiyor. Biz milletvekilleri her konuda en onde olacağız. Tabiki bu toplantı sadece Gümülcine değil, İskeçe’de de ortak bir toplantı yapılması gerekir. Bizler bu topraklarda var olduğunu kamuoyuna gösterebilmemiz için bizler artık korkmamalı ve ortaya çıkmalıyız diyorum ve hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.
Öncelikle bu toplumda ben varım diyen seçilmiş kişilerin kendine çeki düzen vermesi lazım. Şuanda benim iki çocuğum Muzaffer Salihoğlu Lisesi’nde ve ben bu seçimi yaptım. Kendim devlet okulunda okudum ama çocuklarımı Azınlık Lisesine gönderdim. Benim belki siyasi bir amacımda olabilir.Ama ben o seçimi yaptım. Neden yaptım biliyormusunuz kendi kurumumuza sahip çıktığını göstermek için. Eğer ben doktor olarak, dernek başkanı olarak kendi kurumuma sahip çıkmassam, benim köyümdeki insanım hiç hiç sahip çıkmaz.Çünkü için kolay tarafıköye gittiğimde adam diyor ki, ya bak azınlığımızın başta gelenlerine çocuklarını göndermişler ben neden göndermeyeyim. Dolayısıyla bu toplumda seçilmiş kişi. İleri gelen kişi kendine çeki düzen vermesi gerekir. Ama ne yazık ki, bizim seçilmişlerimizde bu konuda bir amimiyet göremiyorum. Toplantıda son konuşak kişi ise toplantıyı gerçekleştiren Rodop Milletvekili Ahmet Hacıosman oldu. Ahmet Hacıosman, yapıtığı konuşmasında Azınlığın ne derecede ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldığını ve gelecekte bu konu çok daha ciddi boyunlara ulacağının altını çizdi. Hacıosman konuşmasında şunları aktardı. “Değerli İskeçe Milletvekili, sayın belediye başkanları, çok değerli Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanı, Müslüman Muallimler Birliği Başkanı, Selanik Özel Pedagoji Akademisi Mezunları Derneği Başkanı ve yöneticileri, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Yönetim Kurulu, değerli öğretmenler, belediye başkan yardımcıları, belediye meclis üyeleri, nahiye meclis üyeleri, vilayet meclis üyeleri, encümen heyetleri başkanları ve üyeleri, mütevelli heyeti başkanları, değerli kardeşlerim, değerli basın mensupları hepiniz hoşgeldiniz. Herşeyden önce bu davetime icabet ettiğiniz için hepinize ayrı – ayrı teşekkür ediyorum. Bu yaz günlerinde, bütün gün çalışmanıza, yorgun olmanıza rağmen buraya geldiniz. Buraya gelmeniz bu davaya sahip çıkmanız demek, ilgi ve alakanızdan ötürü hepinize teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 25/10/2007 tarihinde, yani milletvekili seçildikten hemen sonra, bu konudaki hassasiyetimden ötürü anaokulları ile ilgili soru önergemi meclise sundum. Bir başka değişle, bu konuya parmak bastım veya bu konuya eğildim. Bu toplumda yıllardır eğitim anılmadı, hep başka şeylerle zaman geçirdik. Vakit geçtiği için, geçirdiğimiz için hakikaten üzgünüm. Eğer daha önce böyle toplanmış olsaydık, eğitim konusunu dile getirmiş olsaydık, inanıyorum ki hiç olmazsa bir arpa boyu ilerde olacaktık. Ama işte onun için şu anda milletvekiliyiz, bu millet bu görevi, bu emaneti bize verdi.
Benim için bu toplumda en önemli iki konu eğitim ve ekonomidir. Bugün öğle saatlerinde Atina’da, Avrupa Parlamentosu milletvekilleri ile önemli bir toplantım vardı. Tütünler konusunda neler yapıldığı, tütünün nereye gittiğini, geleceğini görüştük. Ayrıca bir ziyaret için randevu talebinde bulundum. Bu akşam da eğitim konusunu, anaokulları konusunu görüşmek üzere burada toplandık. Anaokulu kadar önemli bir kurum veya bir eğitim derecesini ben göremiyorum. 21 Aralık 2006 tarihinde çıkan yasanın 75. maddesine göre, beş yaşındaki bir çocuğun anaokuluna kaydolma, devlet anaokuluna gitme mecburiyeti var. Yine yasa, kim çocuğunu anaokuluna göndermez ise 20 bin drahmi para ile cezalandırılır diyor. Anaokuluna gitmeyen bir çocuğu ilkokula kaydetmeyecekler deniliyor.
Ameliyatım günlerinde, Atina’da takip ediyorduk, mecliste ırkçılık diye bir gündem konusu vardı. Atina’da bir okul müdüresi hakkında, bir yabancının çocuğuna anadilini konuşmasına izin vermediği için, bir soruşturma başlatılmıştı. Bütün muhalefet partileri yetkilileri, dört parti, neden çocukların anadillerini konuşmaları için müsammaha gösterilmediği için neredeyse bakanın, hükümetin üzerine çullanmışlardır.
Değerli kardeşlerim, Batı Trakya Müslüman Türk toplumu, Türk Azınlığı olarak bizim anadilimiz Türkçe. Biz bu dili satın almadık, birileri vermedi. Türk anne babadan, Yunanistan’da dünyaya gelmişiz, anamızdan babamızdan bu dili öğrenmişiz anadilimiz Türkçe. Ülkemizi, vatanımızı vatan bilmişiz, vatanımıza bir hakaretimiz yok.
Bakın geçenlerde Avrupa Parlamentosu’ndan bir milletvekili, Batı Trakya Türk Azınlığı hakkında bir rapor hazırlamak üzere geldi. Atina’da mecliste kendisi ile görüştüm, daha sonra hep birlikte yemeğe gittik. Orada bana dedi ki; “Sayın meslektaşım maalesef ben senin taşımış olduğun fikirlerle uyuşamayacağım, ben sizin düşmanınız değilim, ben tekrar Batı Trakya’ya gelip sizi ziyaret edeceğim”. Ben de katılımcıların huzurunda şunu söyledim: “Sayın milletvekilim ben sizlere ülkem Yunanistan hakkında şikayette bulunmaktan haya ediyorum, keşke bizim bu sorunlarımız var demeseydim sizlere. İnşallah bir dahaki gelişinizde bizim sorunlarımız kalmadı diye tatlı tatlı sohbet ederiz”.
Biz kendimiz için, burada bir olay veya bir huzursuzluk yaratmak için bunları dile getirmiyoruz. Ama burada bir azınlık var, bu dilin öğrenilmesi için nasıl müsaade etmezler. Anamızdan emdiğimiz ana sütü gibi anaokullarında Türkçe’yi öğrenmemizi, öğretilmesini talep ediyoruz. Bizim bunu talep etmemiz, istememiz kadar doğal bir mücadele olamaz. Bu akşam aramızda seçilmiş arkadaşları görüyoruz, bizler bu toplumun namusunu korumak, bu toplumun Batı Trakya Türk azınlığının hakkını hukukunu aramak için gayret sarf etmek mecburiyetindeyiz.
Çocuklarımızın Yunan dilini öğrenmelerine hiç bir suretle karşı değiliz, öğrenmelerini istiyorum bizzat, çocuklarımızın bu dili öğrenmeleri için gayret sarf etmeliyiz. Bu dili öğrensinler, bu ülkede yaşıyoruz, ülkemiz Yunanistan’ın vatan dilini öğrenmek mecburiyetindeyiz. Evet çocuklarımızın Yunanca öğrenmesi için gayret sarf etmeliyiz ama bunun yanında da anadilimizi öğrenmeleri için çalışmak, mücadele etmek bunun azmi ve gayreti içinde olmak mecburiyetindeyiz. Bakın bazı köylere anaokulları açtılar bile, insaf nereye açıyorsunuz bu okulları? Yunan köylerine mi açıyorsunuz sayın yetkililer? Kezüren’e, Hacüren’e anaokulu açıyorsunuz ama orada Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma var. Nasıl olur da bu çocukların anadilini öğrenmeleri için Türkçe dersi koymazsınız? Hayır arkadaşlar buna müsaade etmeyeceğiz. Biz mücadeleye varız.
Çetin arkadaşımın söylediği gibi, yollara dökülmemiz gerekirse döküleceğiz, başı biz çekeceğiz ama arkamızda sizleri görmek için bu akşam burada toplandık. Bu mücadeleye biz önde varız.
Sayın yetkililere buradan sesleniyoruz, sayın Bakandan dört beş defa randevu talep ettik, sekiz dokuz ay oldu sayın Bakan neden bir türlü randevu vermiyor? On onbeş gün önce Atina’da bir toplantı vardı, Dışişleri Bakanı Bakoyanni de oradaydı kendisi lafa karışmak isteyince dedim ki: “Sayın Bakanım siz hiç konuşmayın, çünkü Azınlık size çok kırgın”. “Neden?” diye sordu. “Çünkü geçen sene geldiniz söz verdiniz, hani anaokulları çift dilli olacaktı?” dedim.
Sayın Bakan duyuyoruz sağda solda anaokullarına tercüman alacakmışsınız, neyin tercümanlığını yapacak. Neden Türkçe öğretecek bir öğretmen tayin etmiyorsunuz da, tercümadan söz ediyorsunuz. Sayın Bakan, sayın yetkililer bunun hesabını verin bu millete. Mecliste öğretim görevlisi, profesör milletvekilleri var söyledikleri şu; anadilini öğrenmeyen bir çocuk hiç bir suretle ikinci dil öğrenemez. Eğitimin kanunu, şartı bu. Şartı olsun olmasın sen benim hakkımı, bu toplumu kendi öz dilini, anadilini öğrenmekten mahrum edemezsiniz. Bu hakkı tanımak mecburiyetindesiniz. Ne istiyoruz biz bu ülkeden, ne talep ediyoruz yetkililerden? Bundan daha masumane birşey ne olabilir. Beş yaşındaki evlatlarımızın anadillerini öğrenmelerini talep ediyoruz. Önümüzdeki günlerde sözlü soru önergesi yapacağım sayın Bakana. Bugüne kadar dört soru önergesi verdim. 25/10/2007, 21/11/2007, 23/01/2008 ve 21/05/2008 tarihli anaokulları konusundaki soru önergelerime bir türlü net bir cevap alamadım. Sayın Bakana anaokullarında anadilimiz olan Türkçe de okutulacak mı diye soruyorum, cevap yok. Yetkililer elimiz kolumuz bağlı kalmayacağımızı bilsinler. Bu toplumun şu anda temsilcileri var, ama burada hepimizin üzerine görev düşüyor. Milletvekili olarak tabii ki başta biz olacağız, ondan sonra toplumun yine seçilmiş arkadaşları, köyün mütevellisidir, belediye meclis üyesidir, vilayet üyesidir herkes, ana baba olarak hepimiz buna destek vermek zorundayız. Burada var olmak yok olmak mücadelesinden bahsediyoruz, bu mücadeleyi, bu safayı da kaçırdığımız zaman bu toplumun bir anlamı kalmaz diyorum. Devlet anaokullarında çocukların neler öğrendiklerini veya ne gibi bir çalışma içinde olduklarını duyuyorum. O acıyı, o sıkıntıyı hissediyorum. Nasıl ki bir Yunanlı, veya her kim olursa olsun, herhangi bir ülkede çocuklarına kendi anadilini öğretmeyi istiyorsa, ki istemesi en doğal hakkıdır, bizler de bunu istiyoruz. Bu ülkede doğmuşuz, bu ülkenin vatandaşlarıyız, her türlü sorumluluğumuzu yerine getirmişiz, ülkemiz vatanımız demişik ama çocuklarımıza, hayır anaokullarında Türkçe olmayacak denmektedir. Hayır arkadaşım bitti o günler artık, bu namusu korumak bizim görevimizdir. Eğer bu mücadelede biz önde görünmezsek yazıklar olsun bize. Eğer milletin önde gitmesini beklersek, biz geride kalırsak yazıklar olsun bize. Zaten o zaman milletvekillerinin hiç bir anlamı kalmaz bu toplumda. Eğer bu konuda mücadele vermezsek, bizden sonra gelcek olanlar için de artık gemi kaçmıştır. Artık geriye dönemeyiz ve verilecek olan mücadelenin de bir anlamı kalmaz. Temeller şimdi atılmak isteniyor, onun için hepimiz birbirimizi sevmek mecburiyetindeyiz, birbirimize destek vermek, bazı sıkıntılarımızı hep birlikte aşmak mecburiyetindeyiz. Birimizin sorunu hepimizin sorunu, hepimizin sorunu birimizin sorunu olmalıdır. Değerli arkadaşlarım bu sorun hepimizi acıtmaktadır, yarın kızımızın oğlumuzun çocukları olacaktır, yarın gelişmeler, bu okulların durumu nereye varacaktır. Dönülmesi mümkün olmayan bir çıkmaz yollara girilecektir ve o zaman bu azınlığın, bu toplumun anlamı kalmayacaktır.
Değerli arkadaşlar biz ne diyoruz burada; anaokullarında yalnız Türkçe olsun, aman biz bu dili istemiyoruz demiyoruz. Bu mücadeleyi biz vereceğiz, biz çocuklarımızın anadillerinin yanı sıra bu ülkenin dilini de öğrenmelerini istiyoruz. Aman çocuğum bu ülkenin dilini öğrenmesin, öğretilmesin diyen kim var? Anadilimizin yanında Yunanca da olsun, çocuklarımız hem anadillerini öğrensin, hem ülkemiz, vatanımız olan Yunanistan’ın dilini öğrensinler.
Bu toplantının tarihi bir misyonu var değerli arkadaşlarım. Buraya katılan siz temsilcilerin alacağı kararlar, bu akşam buradan çıkacak mesaj çok çok önemli. Hepinizi tebrik ediyorum, hepinize teşekkür ediyorum. Eğer bu kadar arkadaş gelmez de, önde on on beş arkadaş olsaydı gerçekten bu davayı baştan kaybetmiş olacaktık. Rodop ilinin dört bir yanından, Evros’tan gelen arkadaşlar var, davamız aynı dava, sorun aynı sorun. Bu hepimizin davası, hepimizin sorunu. İlkokul, ortaokul, liseler de önemli fakat anaokulu çok çok önemli. Bizler bu toplumun milletvekilleri olarak, alınan bu kararların önce ülkemizin Milli Eğitim Bakanı’na, sonra Başbakan’a, sonuç alınmazsa da Avrupa’daki bütün insan hakları kuruluşlarına taşımaya kararlıyız. Bunun lamı cimi yok. Bir daha listede oluruz olmayız bu ayrı bir konu, ne olursa olsun madem şu anda milletvekiliyiz şunu açık açık söylüyoruz bu konuyu burada bırakmayacağız. Çocuklarımızın anaokullarında Türkçe öğrenmelerini istemek kadar masumane hiç birşey olamaz. Yavrularımızın cehalete ve karanlığa mahkum olmalarına müsaade etmemeliyiz değerli arkadaşlar. İskeçe Milletvekili Çetin Mandacı arkadaşım ile beraber Atina’da okuyan üniversiteli çocuklarımızla, Evros’tan İskeçe’ye kadar, bir tanışma yemeği yedik. Önümüzdeki günlerde Yüksek Tahsilliler Derneği ile bereber tüm Yunanistan’da okuyan arkadaşlarla bir araya geleceğiz, yine bu konularda sizden hassasiyet bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, eğitim konusunda lütfen bir iki saat fedakarlıkta bulunarak bir araya gelin, birlik beraberlik içinde olduğumuzu gösterelim. Biz milletvekilleri olarak bunun önünü çekmeye hazırız, sizlerin de arkamızda var olduğunuzu, bu gücün var olduğunu herkese hissettirmenizi istiyoruz. Rodop, Evros ve İskeçe illeri olarak, on-on beş gün içinde, yine böyle bir toplantı düzenlemek istiyoruz. Devlet anaokullarında Türkçe eğitim verecek öğretmen araştırsın bulsun, tayin etsin. Nasıl ki zamanında iki devlet bir araya gelmiş Türkiye’den öğretmenler getirmişlerse, bu çayı geçene kadar yine öyle yapsınlar. Geçenlerde sayın Köksal Toptan, Atina’ya geldi. Ona da söyledik, dedik ki; “siz bizim burada kalmamız için imza attınız, ülkemiz Yunanistan kabul etti. Eskiden bu bir araya gelmekler yoktu, ama bakın meclis başkanı, başbakan, bakanlar bir araya geliyorsunuz lütfen iki ülke sorunlarını görüşürken bu eğitim konusunu da ele alın”.
Biz eğitim konusundaki kararlılığımızı yetkililere ileteceğiz. Bizim bu akşam beraber olmamız elbette bizlere güç kattı. Bu mücadele bizim en doğal hakkımız, bu mücadelemizi beraber elele sürdürürsek yarınlarda çocuklarımıza iyi bir eğitim yolu açmış olacağız, yarınlarına iyi günler hazırlamış olacağız. Bu akşam bu toplantımıza, katıldığınız bizlerle beraber olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum” dedi.
Ayrıca toplantıya katılan Kozlukepir Belediye Başkanı Mehmet Halit ve Susurköy Belediye Başkanı İsmet Kadı da söz aldı ve belediyeler bağlı köylerinde anaokullar konusunda yaşadıkları sıkıntıları dile getirdiler. Mehmet Halit, konuşmasında kadro eksikliğinden bahsetti bunula birlikte kendisinin de Milli ğitim Bakanı ile defalarca gçrüştüğünü fakat bir sonuç alamadığını ifade etti. Nereden başlayacağımızı nasıl başlayacağımızı ne nasıl olacağını bilemediklerinden dolayı insanlarada ne diyecekleri düşündüklerini belirtti. İsmet Kadı da kendi bölgesinde aynı sorunlarla karşı karşıya kaldığını ve bu anaokullar konusunda artık ciddi anlamda birlikte karar vererek birşeyler yapılması gerektiğini dile getirdi.
GALERİ