ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Liderler konferansı”nda Batı Trakya Türkleri’nin sorunları ele alındı

15.12.2011
İskeçe Seçilmiş Müftülüğü
Gümülcine Seçilmiş Müftülüğü
Dostluk Eşitlik Barış Partisi
Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Şirketi

ORTAK BASIN BÜLTENİ


Avrasya Üniversiteler Birliği, İstanbul Aydın Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ilk “liderler konferansı”nı gerçekleştirdi.

Avrasya Üniversiteler Birliği (EURAS) Genel Koordinatörü Yahya Bacak’ın koordine ettiği “Yunanistan’da Türk Olmak ve Batı Trakya Türkleri’nin Sorunları” başlıklı konferans, 13 Aralık Salı günü İstanbul Aydın Üniversitesi Florya kampüsünde gerçekleşti.

Yahya Bacak ve Gündem gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hülya Emin’in birlikte yönettiği konferansa, İskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete, Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, Dostluk - Eşitlik - Barış Partisi (DEBP) Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş ve

Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Şirketi (BAKEŞ) Başkanı, gazeteci Cemil Kabza konuşmacı olarak katıldı.
Batı Trakya’dan katılan konuşmacılar, Batı Trakya Türk azınlığının müftülük, vakıflar, eğitim, siyasi haklar, toprak istimlaki gibi konularda bilgi verdi ve ekonomik krizin Batı Trakya Türkleri’ne yansımasını anlattı. Konferansı çok sayıda üniversite öğretim üyesi, öğrenci ve basın mensubu izledi.

Konferans, İstanbul Aydın Üniversitesi Rektörü Yadigar İzmirli’nin açılış konuşmasıyla başladı. İzmirli yaptığı konuşmada, Avrasya Üniversiteler Birliği’yle ortaklaşa düzenlenen ilk “liderler konferansı”nın Batı Trakya Türkleri’nin sorunlarıyla başlamasının önemli olduğunu kaydererek, “Geçmişimizi, tarihimizi bilmeden, geleceğimizi şekillendirmek mümkün değildir. Onun için Batı Trakya’dan gelen liderlerin anlatacaklarını can kulağıyla dinlemenizi, dikkatlice ve düşünerek irdelemenizi tavsiye ediyorum.” dedi.

Rektör İzmirli konuşmasını, davete katılan Batı Trakyalı liderlere teşekkür ederek ve konferansın çözüme katkı sağlaması dileğiyle tamamladı.

MUSTAFA ALİ ÇAVUŞ

Batı Trakya Türkleri’nin, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Lozan Antlaşması’yla resmi azınlık olarak Yunanistan’a bırakıldığını ve o tarihten 2011 yılına kadar hep sorunlarla varlık mücadelesi verdiğini anlatan Mustafa Ali Çavuş, Batı Trakya Türkleri’nin Yunanistan’a sıkı sıkıya bağlı olmasına rağmen, Yunanistan’ın Batı Trakya Türkleri’ni yıllar boyunca görmezlikten geldiğini ve onları ikinci sınıf vatandaş olarak yaşatmaya çalıştığını söyledi.

Ekonomik krizin üretmeyen bir toplumdan kaynaklandığını ifade eden Ali Çavuş, ülkenin bugün üretmeden sürekli tüketimden dolayı zor anlar yaşadığını ifade etti.

Batı Trakya Türkleri’nin azınlık olarak yaşamaya başladığı günden bu yana hep kendi yağıyla kavrulmaya çalıştığını kaydeden DEB Partisi Başkanı, yapılan baskılar ve uygulanan asimilasyon politikaları sonucu Batı Trakya’daki toprak dengesinde büyük değişikliklerin olduğunu dile getirdi. Batı Trakya Türkleri’nin geçimini genelde tarım ve hayvancılıkla sağladığını ifade eden Ali Çavuş, 1981’de AB’ne üye olan Yunanistan’ın AB’nin sağladığı destek primlerini adil bir şekilde paylaşmadığını ve bu imkanlardan Batı Trakya Türkleri’nin kısıtlı bir şekilde yararlandığını söyledi.

Batı Trakya Türkleri’nin yıllardan beri haksızlığa uğradığı kaydeden Ali Çavuş, Yunanistan’ın özellikle Batı Trakya’daki tarım ve hayvancılıkla uğraşan soydaşlara acil destek vermesini istedi.

CEMİL KABZA

Batı Trakya Türkleri’nin sorunlarının akademik camia tarafından ele alınmasının son derece önemli olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan BAKEŞ Başkanı Cemil Kabza, Batı Trakya Türkleri’nin sorunlarının bu tür forumlarda ele alınmasının, bazı meselelerin daha objektif ve daha doğru anlaşılmasına yardımcı olacağına dikkat çekti.

Kabza, ülke genelindeki kriz ortamından önce, Batı Trakya Türkleri’ne yönelik ayrım ve asimilasyon politikalarının azınlığı ekonomik açıdan zor duruma soktuğunu ve ekonomik krizin patlak vermesiyle bu alanda yaşanan sıkıntının daha da çok hissedildiğini söyledi. Tarım, hayvancılık ve inşaat işçiliğiyle uğraşan Batı Trakya Türkleri’nin son dönemde ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya kaldığını ifade eden Kabza, geçmişte yapılan ayırımların bugün daha çok hissedildiğini söyledi. Kabza, devlet sektöründe Batı Trakya Türklerinin yok denecek kadar az olduğuna da dikkati çekti.

Yunanistan’daki ekonomik bunalımın ilk etapta Atina, Selanik gibi büyük şehirlerde yaşayan devlet memurlarını etkilediğini kaydeden Kabza, krizin etkinlerinin yavaş yavaş Batı Trakya’da da hissedilmeye başladığını söyledi.

Batı Trakya’nın ekonomik olarak kalkınması için özel önlemler alınmasına ve yabancı sermayenin bölgeye girebilmesi için engellerin ortadan kaldırılması gerektiğine dikkat çeken Kabza, son günlerde tartışılan serbest ticaret bölgesinin Batı Trakya’da uygulanmasının bir çözüm olabileceğini vurguladı.

TOPRAK DENGESİ NASIL DEĞİŞTİ?

1922 yılında Batı Trakya’daki toprakların yüzde 84’ünün Türkler’e, yüzde 5’inin Yunanlılar’a ve yüzde 10’unun Bulgarlar’a ait olduğunu kaydeden Kabza, o günden bu güne toprak dengesinin nasıl azınlık aleyhine geliştiğini anlattı. Kabza, devlet tarafından yapılan istimlakler ve nüfus mübadelesi anlaşmasına aykırı olarak bölgeye yerleşen Rumlar sorununa değindi ve devletin baskı ve asimilasyon politikaları sonucu Türklerin mal varlıklarını yok pahasına sattıklarını anlattı. Kabza, Türklere ait taşınmazların el değiştirmesi için Yunanlılara bir dönem verilen banka kredilerine de değindi.

Cemil Kabza, 1991’de ilan edilen yasalar önünde eşitlik politikası sonucunda, Batı Trakya Türkleri’nin temel vatandaşlık haklarının kısmen iadesiyle, toprak satın alma hakkını yeniden elde ettiğini ve azınlık mensuplarının imkanları dahilinde Yunanlılar’dan toprak satın almaya başladıklarını söyledi.

BATI TRAKYA MESELESİ DÜNYAYA NASIL DUYURULUDU?

Türküm dedikleri için hapse atılan Rahmetli Dr. Sadık Ahmet ve İbrahim Şerif’in ardından yaşanan 29 Ocak olaylarının Avrupa’nın ve yabancı basının ilgisini çektiğini beyan eden Cemil Kabza, bu olaylardan sonra Batı Trakya meselesinin gerek BM, gerek AGİT gerekse Avrupa Birliği nezdinde ve dış basında duyulmaya başlandığı söyledi.

Human Rights Watch’un Batı Trakya Türkleri ile ilgili yayınladığı ilk raporun çok etkili olduğunu beyan eden Cemil Kabza, 1998 yılından bu yana Batı Trakya Türkleri’nin sorunlarının dış dünyaya anlatılması çabasında yer aldığını, BTAYTD adına yapılan girişimlerin bugün azınlığın sorunlarının dünya kamuoyunda bilinmesine katkı sağladıklarını söyledi. Uluslararası arenada verilen mücadelede ABTTF’nin de çok büyük katkıları olduğuğunu hatırlatan Cemil Kabza, uluslararası arenada Batı Trakya Türkleri’nin sorunlarının anlatılmaya devam ettiğini söyledi.

EĞİTİM SORUNLARI

Batı Trakya Türkleri’nin temel sorunlarının başında eğitimin olduğunu kaydeden Cemil Kabza, Yunanistan’daki zorunlu eğitimden Batı Trakya Türkleri’nin yararlanamadığını söyledi. Gümülcine ve İskeçe’de bulunan iki azınlık ortaokulu ve lisesinin yeterli olmadığına dikkat çeken Kabza, bir çok azınlık öğrencisinin Yunan okullarında eğitime devam etmek zorunda kaldığını söyledi. Azınlığın 10 yıllık eğitimden yararlanmak istediğini kaydeden Kabza, azınlık ilkokullarının bulunduğu her yere azınlık anaokullarının kurulması talebinin hala Yunanistan tarafından karşılanmadığını dile getirdi.

Kabza, devletin Yunanca’nın iyileştirilmesi için oluşturduğu “Müslüman Çocukların Eğitimi” programına AB’den sağlanan fonların Türkçe için de kullanılması gerektiğini söyledi. Azınlık okullarında görevli Türkçe öğretmelerin seminer taleplerinin sürekli red edildiğini belirten Kabza, üniversite sınavlarında uygulanan binde beşlik kontenjanın Yunan üniversitelerinin kapılarını Batı Trakya Türkleri’ne de açtığını, bu okullardan mezun olma ve iş bulma konusunda sıkıntıların yaşandığını belirtti.

HÜLYA EMİN

Yunanistan’daki ekonomik krizin detaylarının hem Türkiye, hem de dünya basını tarafından dikkatle izlendiğini belirten Hülya Emin, Batı Trakya Türkleri’nin fakirleşme sürecinin ise bu krizle eş zamanlı olmadığını ve çok daha öncesine dayandığını söyledi. Tarıma dayalı bir toplum olan Batı Trakya Türkleri’nin AB’den sağlanan destek primlerinin kademeli olarak azaltılmasıyla sıkıntıya düştüğünü kaydeden Emin, ayrımcı uygulamaların Batı Trakya Türkleri’ni ekonomik hayatın dışında tuttuğuna da dikkat çekti. Krizle birlikte Batı Trakya Türkleri’nin ekonomik sorunlarının katlanarak arttığına dikkat çeken Emin, azınlık ekonomisini daha zor günlerin beklediğini de sözlerine ekledi.

İBRAHİM ŞERİF

Yunanistan’ın ve Batı Trakya’nın coğrafi özellikleri hakkında bilgi vererek konuşmasına başlayan Gümülcine seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, Batı Trakya Türkleri’nin 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla Yunanistan’a bırakıldığını ve burada yaşayan Türkler’in o tarihten itibaren azınlık olarak yaşamlarını sürdürdüklerini söyledi.

1821’de Mora yarımadasında başlayan ayaklanmayla kurulan Yunanistan’ın her bölgesinde Türkler’in yaşadığını hatırlatan İbrahim Şerif, bu insanların haklarının garanti altına alınması için Yunanistan ile Osmanlı İmparatorluğu arasında birçok anlaşmaya imza atıldığını anlattı.

1881 İstanbul Anlaşması, 1913 Atina Anlaşması ve Yunan Sevri’ne atıfta bulunan İbrahim Şerif, son olarak hem Türkiye’nin batı sınırlarını, hem de Batı Trakya Türkleri’nin kaderini belirleyen Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığını söyledi.

Büyük bir çoğunluğun varlığından haberdar olmadığını vurguladığı 1913 Anlaşması’nın 11. maddesine dikkat çeken Gümülcine Müftüsü, sözkonusu maddenin “bırakılan topraklarda oturanların yaşam, mal, onur, din ve geleneklerini güvence altına aldığını, bunların Yunan kökenli yurttaşlarla aynı kişisel ve siyasal haklara sahip olacaklarını belirttiğini, dinlerini açıkça uygulayabilme hakkını sağladığını” belirtti. Aynı maddenin, “mevcut veya oluşacak olan cemaatların özerkliğine ve hiyerarşik yapısına, sahip oldukları fonlara ve taşınmazlara dokunulmayacağı” hükmünü de içerdiğini anlatan Şerif, müftülük konusunda da "Müftüler kendi yetki alanı içindeki Müslüman seçmenler tarafından seçilecektir." dendiğini hatırlattı. Başmüftü konusuna da 11. maddede yer verildiğini anlatan Şerif, "Başmüftü, Yunanistan'daki tüm müftülerden oluşan bir seçim kurulu tarafından seçilecek ve belirlenen üç aday arasından Yunan Kralınca atanacaktır" ifadesi dinleyicilere aktardı. Gümülcine Müftüsü, Atina Antlaşması’nın dini önderlerin İstanbul'daki Şeyhülislamlık makamına bağlı olmasını öngördüğüne de dikkat çekti.

İbrahim Şerif, “seçilmiş Müftü” sıfatını kullanmalarının nedenini ise şu sözlerle anlattı: “Yunanistan’da şu anda tayin edilmiş ve seçilmiş müftüler var. Biz az önce okuduğum yasaya göre seçilmiş müftüleriz. Bir de Yunan devletinin atadığı müftüler var. Yunanistan devleti, hükümetleri, bu yasayı, bizim haklarımızı çiğneme hususunda devamlı direniyor, devamlı baskı yapıyor. Biz de Batı Trakya Türkleri olarak Yunanistan’ın yaptığı atamaları kabul etmeyerek, kendi imkanlarımızla ilk defa 1990 yılında müftü seçimine gittik. Dolayısıyla azınlığımızda seçilmişler, atanmışlar meselesi ortaya çıktı.”

Moderatör Yahya Bacak’ın “Seçilmiş müftülere bir problem oluyor mu?” sorusuna ise İbrahim Şerif şu yanıtı verdi: “Evet oluyor. Türkiye’den son 22 yılda çok insan gelip geçti. Bize şöyle sorular yöneltiyorlar. ‘Camileriniz kapalı mı? Namaz kılabiliyor musunuz, camilere gidebiliyor musunuz?’ Camiler açık, ama ne yazık ki, camilerin başındaki insanlar, gerek vakıf idarecileri, gerekse en tepedeki müftü bizim seçtiğimiz insanlar değil, Yunan yönetiminin beğenip, beğenip atadığı insanlardır. Bugün Batı Trakya’da onun mücadelesini veriyoruz. ‘Camiler açık mı?’ sorusu dünyanın başka yerlerinde yaşayan Müslümanlara sorulabilir. Bizim için geçerli değil. Çünkü biz etabliyiz. Türkiye bizi Lozan Antlaşması’yla bazı şartlar altında Yunanistan’a bıraktı, Yunanistan da bizi bu belirlenen şartlar altında kabul etti. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Onun için bugün itibariyle Yunanistan’ın anlaşmaları uygulamadığını söylüyoruz.”

Vatandaşlık haklarının kısmen iade edildiğini hatırlatan İbrahim Şerif, Batı Trakya Türkleri’nin anlaşmalarla garanti altına alınan azınlık haklarından bugün dahi mahrum bırakıldığını ifade etti.

AHMET METE

İskeçe seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete konuşmasına, “Yunanistan teokratik bir devlettir. Papazlar tarafından yönetiliyor. Yunanistan Batı Trakya Müslüman Türkleri’ne ‘Yunanlı Müslüman’ diye hitap eder. Osmanlı tarafından zorla Müslüman yapılmış Büyük İskender’in torunları olarak bahseder.” ifadeleriyle başladı.

İskeçe seçilmiş Müftüsü, “Yunanistan çeşitli uluslararası toplantılarda ve ulusal medyada, haklarımızın verildiğini söyler. Camilerin varlığı, müftülerin, imamların varlığından bahseder. Azınlığa eğitim hakkının verildiğini söyler. Fakat hiç bir zaman böyle söylemlere aldanmayın. Biz, Batı Trakya’da yaşayan insanlar olarak, gerçekleri sizlere anlatmak üzere buradayız.” ifadelerini kullandı.

Batı Trakya’da yaşayan azınlık mensuplarının hiçbir zaman ne Türklüklerinden, ne de Müslümanlıklarından ödün vermediklerini ve vermeyeceklerini söyleyen Mete, Batı Trakya Türkleri’nin Yunanistan’da ikinci sınıf vatandaş olduğuna dikkat çekti.

Ahmet Mete konuşmasını şöyle sürdürdü: “Devlet makamlarında yeri yoktur. Devlet memurluklarında yoktur. 40 yılda bir görürsünüz, o da torpille alınmıştır, sözleşmelidir. Yunan kanunları eşitlik ve adaletten bahseder. Azınlığa eğitim haklarını kullanmada müsaade edilmemektedir. Türkçelerinde bile zorluk çeken öğrentmenleri yetiştirdiler. Onlar da bizim evlatlarımız, ancak eksiklikleri var. Anlaşmalar gereği Türkiye’den gelen öğretmenlere kısıtlama getirildi, Türkiye’den mezun olan öğretmenlerimize görev verilmedi, kendileri öğretmen yetiştirme metodunu seçtiler. 50 yıl boyunca Türkiye’den kitapların gelmesine müsaade edilmedi. Kitaplar geldi, Türkiye’den mezun öğretmenlere öğretmenlik vazifesi verilmedi. O kitapları tam manasıyla okutacak öğretmenler kitaplarla buluşturulmadı.”

Ahmet Mete, dini alanda yaşananlar ilgili olarak da, “Bazı Osmanlı tarihi eser niteliğindeki camilerimizin onarımına izin verilmiyor. Örneğin Hemetli Camii. Yapılan bazı camilerimize yüklü miktarda para cezaları verilmektedir. Örneğin Dolaphan Camii. İzinsiz eski camiyi yıktıkları gerekçesiyle 700 bin euro para cezası verildi. Bu camimiz dört yıldan beri tamamlanamıyor. Avrupa’nın demokrosi beşiği Yunanistan’da, Dolaphan köyümüzde cemaat, bodrum katta namaz kılmaktadır. Minarelerimiz boyları 7 metre ile kısıtlanmış durumdadır. Çatıdan daha yüksek minare inşaatı yapmak yasaktır. Müslüman olduğu belli olmayacaktır. Çünkü minare, birliği, beraberliği, Müslümanlığı, Türklüğü ifade ediyor bizde.” ifadelerini kullandı.
Batı Trakya’da müftülük konusunun iki başlı olduğunun altını çizen Mete, Bulgaristan’da yaşanan benzer bir sorunun ise düzeltildiğine dikkat çekti. Mete, “Maalesef Yunanistan’da 22 senedir bu düzeltilmiyor. Çift başlıdır, yetki başkasında, halk başkasının yanında.”

Vakıflar sorununa da değinen İskeçe Müftüsü, “Vakıf mallarında ne olduğundan haberimiz yok. Çünkü vakıfların başında tayin edilmiş insanlar var. Bunlar emir kulları olmuşlardır. Yunanlı buyurduğu zaman istediği şeyi onlara yaptırıyor. Hangi malın vakıfa ait olduğunu şu anda kimse bilmiyor. Son zamanda İskeçe’de bir eski Müslüman Türk mezarlığı dozerlerle yerle bir edildi ve yerine belediye tarafından su deposu inşa ediliyor. Mahkeme nezdinde yaptığımız itirazlar oldu. Mahkeme bize, bu mezarlığın vakıf idaresi tarafından ormaniyeye, ormaniye de bunu belediye tahsis ettiğini söyledi.” dedi.

Batı Trakya Türk azınlığı ile İstanbul Rum azınlığı arasında mütekabileyetin olması gerektiğine şahsen de inandığını söyleyen Mete, “Türkiye’de yapılan çalışmaları alkışlayarak takip ediyoruz. Ne oldu? Gayrimüslimlerin vakıfları iade edildi. Yetimhaneleri iade edildi. Hatta papazları az diye sayın Başbakan geçen sene Atina’ya geldi, Yunanistan’dan 8 tane papaz istedi, onları İstanbul’a getirdi ve onlara Türk vatandaşlığı verdi. Olası bir ölüm anında papazlarını seçebilsinler diye. Türkiye’de bu gelişmeler olurken, Batı Trakya’da da eğitim olsun, vakıflar olsun, camilerimiz olsun bu konuda mütekabiliyet esasına göre gelişmelerin yaşanması lazım.” diye konuştu.

Mete, “Vakıflarımız iade edilsin. İmam hatip lisesi kurulsun. Camilerimizi rahatça tamir etmek istiyoruz. Minere boyuna getirilen yasakların kalkmasını istiyoruz.” çağrısında bulundu.

KONUŞMACILARA ŞİLT VERİLDİ

Soru-cevap bölümünden sonra konferans sona erdi. Konferansa konuşmacı olarak katılanlara Aydın Üniversitesi tarafından şilt verildi.
Konferansı, İstanbul Aydın Üniversitesi ile işbirliği anlaşması yapmak üzere İstanbul’a gelen Moldova’nın otonom Gagavuz bölgesindeki Komrat Devlet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zinova Arıcov da izledi.
Konferansa izleyici olarak, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Merkezi adına Genel Başkan Yardımcıları Selahattin Meriç ve Musa Yurt katıldı.

Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Küçükçekmece şubesi Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, BTTDD eski genel başkanlarından Selahattin Yıldız, Rumeli Balkan Federasyonunu temsilen Genel Başkan Ayhan Bölükbaşı, Genel Başkan Yardımcısı Fettah Dindar, Genel Başkan Yardımcısı ve Yunanistan Temsilcisi Ferruh Özkan ile Yunanistan Temsilciliği alt komitesi Danışma kurulu üyeleri Rüstem Alparslan ve Hasan Hasan da konferansı izleyenler arasında yer aldı.

Konferansa katılamayan AKP Edirne Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu, CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Fatih, Gaziosmanpaşa ve Maltepe Belediye başkanları da mesaj gönderenler arasında yer aldı.
GALERİ