ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Yunan Basınından Haberler

22.06.2006
I Gnomi – Dedeağaç

19 Haziran 2006

Trakya'da tek bir azınlık vardır: Türk Azınlığı


- Türkiye'nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın Trakya gezisi, Başkonsoloslukta düzenlenen bir basın toplantısıyla son buldu.

Yaşar Yakış, Patrikhanenin "Ekümenikliğini" tanımadığını ve Türkiye'nin "Kıbrıs"ı tanıması ihtimalinin bulunmadığını belirtirken, Yunanistan'ı bölgedeki üç günlük ziyareti sırasında bir çok kez zikrettiği "Batı Trakya Türk-Müslüman Azınlığı"nın bir dizi talebini yerine getirmesi için teşvik etti.

TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış, Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosluğunda düzenlediği basın toplantısı sırasında Trakya gezisini değerlendirirken, Lozan Antlaşması'ndan beri Trakya'da etnik açıdan Türk, dinen Müslüman ve Yunanistan vatandaşı olan bir azınlığın var olduğunun yadsınamaz bir gerçek olduğunu belirtti.

Sayın Yakış, bahsekonu azınlığı, tıpkı İstanbul Rum azınlığının durumunda olduğu gibi bir zenginlik olarak tanımladı ve her iki azınlığın da, her iki ülkeye ait olduğunu söyledi. Yaşar Yakış ülkelerin iç hukuklarından kaynaklanan bazı sorunlar olduğu takdirde, bunların uluslararası antlaşmalara göre ve müzakere masasında çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Yunan tarafını bölgede mevcut sorunlar karşısında başını kuma gömmemeye davet eden eski Dışişleri Bakanı Sayın Yakış, Batı Trakya'da yaşayan Türk-Müslüman azınlığın milli kimliğinin tanınmamasına bir son verilmesi gerektiğinin de altını çizdi.

- "Müftüyü seçmek Türklerin hakkıdır"

Türk-Müslüman Azınlığın sorunlarına değinen Sayın Yakış, en önemli sorunun eğitim olduğunu da belirtti. Azınlık çocuklarının anaokulundan başlayarak, orta öğretimde de maalesef çoğunluk çocuklarıyla eşit fırsatlara sahip olmadıklarını belirten adıgeçen, bu sorunun Atina'daki yetkililere iletildiğini belirterek, azınlık çocuklarının daha anaokulundan itibaren çok iyi derecede Türkçe ve Yunanca öğrenmeleri gerektiğini vurguladı.

Sorunları saymaya devam eden Yaşar Yakış, Müftüler konusunda da oldukça kesin açıklamalarda bulundu. Yakış, bölgedeki Türk ve Müslüman halkın dini liderlerini şeçme haklarını müzakere bile etmediğini belirterek, bunun bir insan hakkı olduğunun altını çizdi.

Sayın Yakış, Bakoyanni'nin, Türkiye'nin bir zenginliği olan Bartholomeos'u ziyaret edebildiği gibi, kendilerinin İskeçe'de Mehmet Emin Aga ve Gümülcine'de İbrahim Şerif'i ziyaret edebilmeleri gerektiğini ifade etti.

Sayın Yakış, hiçbir İslam ülkesinin yanısıra, Türkiye'de de Müftülerin seçimle işbaşına gelmediği konusunu nasıl yorumladığı sorusu üzeri ise, Müftülerin gerçekten de Türkiye'de seçimle işbaşına gelmediğini, ancak Patriğin seçimle işbaşına geldiğini, Patriğin de Müftünün karşıtı olduğunu belirtti.

Sayın Yakış kendilerinin Türkiye'deki Patriği tayin etmediklerini, Batı Trakya Türklerinden bahsederken, kendilerini de asla Türkiye'deki Türklerle değil, İstanbul Rumlarıyla kıyasladıklarını vurguladı. Yaşar Yakış, Yunanistan'ın bahsekonu seçilmiş Müftüleri Batı Trakya Türk-Müslüman Azınlığın seçilmiş dini liderleri olarak tanıması gerektiğini de sözlerine ekledi.

19. Madde konusunda da bir polemik olduğunu belirten Sayın Yakış, bahsekonu madde yüzünden vatandaşlıklarını kaybeden insanların önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini ve bu kişiler istedikleri zaman vatandaşlıklarının kendilerine verilmesi gerektiğini belirtti.

Bu arada bir Türk heyetinin resmi ziyareti sırasında ilk defa Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait yapıların restorayonu konusu da ele alındı. Sayın Yakış, her iki ülkenin de büyük tarihi zenginlikler barındırdığını, herkesin de bu eserleri koruması gerektiğini belirtirken, Yunanistan'ın da Türkiye ile işbirliği yaparak, Osmanlı dönemi eserlerinin restorasyonuna iyi gözle bakması gerktiğini vurguladı ve Yunanistan'ın, Türkiye'nin Bizans eserleri konusunda yaptıklarından örnek alması gerektiğini de ifade etti.

Trakya'daki "Müslüman" azınlığın vakıfları konusuna da değinen Yaşar Yakış, asimalasyon kelimesini zikretmek bile istemediğini, esasen Yunanistan'ın da böyle bir şeyin peşinde olduğuna inanmadığını söyledi. Sayın Yakış, Türk-Müslüman Azınlığın vakıf mallarının parçalanmasını ve vergilendirilmesini trajik olarak tanımladı ve buna engel olunması gerektiğini vurguladı.

Sayın Yakış, bunların yanısıra, Türkiye'nin AB sürecinde Yunanistan'ı kendisine örnek alması gerektiğini de söyledi. Yunanistan'ın geçirdiği tüm evreleri bildiklerini belirten Sayın Yakış, her iki ülkenin NATO'ya eşzamanlı olarak üye olduklarını ve zor yılların geride kaldığını söylerken, tarihten çıkan dersin, her iki ülkenin de dost ve kardeş olması gerektiği yönünde olduğunu belirtti. Yaşar Yakış, Batı Trakya Türk-Müslüman Azınlığının Yunanistan'ın genelindeki refaha ulaşması için Yunan devletinin gerekli önlemleri alması gerektiğini de sözlerine ekledi.

- "Lozan Antlaşması olmasa, uluslararası ilişkilerde kaos olurdu"

Lozan Antlaşması konusundaki sorulara da cevap veren Yakış, bahsekonu Antlaşmanın, müzakere edildiğini, her iki ülkenin de parlamentolarında onaylandığını ve bağlayıcı özelliğinin bulunduğunu belirtti. Sayın Yakış, Lozan Antlaşmasına göre Batı Trakya'daki Türklerin Türkiye'deki Türklerle, İstanbul'daki Rumların ise Yunanistan'daki Yunanlılarla aynı statüde olmadığını, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumlarının aynı statüde olduklarını, bunun bir teraziye benzetilebileceğini, Lozan Antlaşmasına göre Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumlarının birbirlerinin karşıtları olduğunu ileri sürdü.

Adıgeçen, soydaşlarının sorunlarının iki ülke arasında yapılacak müzakerelerle çözülebileceğini de belirtirken, kendilerinin soydaşlarına haklarını hukuk yoluyla aramaları gerektiğini ve ancak iç hukuk yolları tükendiğinde uluslararası hukuka başvurmaları gerektiğini söylediklerini belirterek, Trakya "Müslümanlarını" haklarını aramak için Avrupa kurumlarına başvurmaya teşvik etti.

- "Patrikhanenin ekümenik olduğunu kabul etmiyorum"

Sayın Yakış Patrikhanenin "ekümenikliği" konusundaki sorulara cevap verirken, Patrikhanenin "ekümenikliğini" kabul etmediğini belirtti. Türk devletinin Patriğin seçimine bir müdahalede bulunmadığını, aksine buna karşı olduğunu belirten Sayın Yakış, geçmişte Türkiye'ye isimler konusunda baskı yapıldığını, hatta ABD'den cebinde pasaportla bir gecede gelen insanların Patrik yapılmasının istendiğini belirtti. Yaşar Yakış, "eğer Sayın Patrik, Türk devletinin desteği olmadan bu makamda oturamayacağını söylüyorsa, ben kendisiyle hemfikir değilim" dedi.

İstanbul "Helenlerinin" mülklerinin bazı bahanelerle ellerinden alındığı hakkındaki soruları yanıtlayan Yakış, bu konunun Atina'daki görüşmeler sırasında ele alınmadığını, ancak bu sorunun, Yunanistan genelindeki vakıf sorunuyla birlikte çözülmesi gerektiğini, zira Batı Trakya haricinde, örneğin, Atina ve Rodos'ta da vakıf malları olduğunu söyledi. Sayın Yakış, Batı Trakya'daki vakıfların, İstanbul'daki Rum vakıflarına oranla hem nicelik, hem de zorluk açısından daha büyük sorunlarla karşı karşıya olduklarını da vurguladı.

- "Kıbrıs'ı tanımıyoruz"

Yaşar Yakış, Türkiye'nin "Kıbrıs"ı tanıyıp tanımayacağı sorusuna cevaben de, Annan Planı konusuna değindi. Sayın Yakış, AB'nin kendilerine "Kıbrıs"ı tanımalarını söylediğinde buna cevap olarak, üyelik müzakereleri sırasında taraflar arasında resmen tanımadıkları bir ülkenin de bulunduğunu, bunun gerçekten bir paradoks olduğunu, ancak esas paradoksun daha büyük olduğunu, zira AB'nin, Annan Planını en mükemmel çözüm olarak empoze etmesine rağmen, adıgeçen Plana "hayır" diyen bir tarafı üye olarak aldığını, "evet" diye tarafı ise dışarıda bıraktığını, kendileri için bunun çok daha büyük bir paradoks olduğunu vurguladı. Sayın Yakış, AB'nin bir Türk kurucu devlet ve bir Rum kurucu devlet tarafından kurulan yeniden birleşmiş bir Kıbrıs'ı üye olarak aldığında, Türkiye'nin bunu Kıbrıs devleti olarak tanıyacağını belirtti.

Burada, Deniz Baykal'ın partisinden milletvekili Haluk Koç müdahale ederek, AB'nin iki yüzlülüğünden bahsetti. Sayın Koç, siyasette bazen iki yüzlülüğün olduğunu, bunu bazen AB'nin de yapabileceğini belirtirken, kendi düşüncelerinin, Türkiye ve Yunanistan'ın garantör devlet olarak kurmuş olduğu şartlar altındaki Kıbrıs'ın yeniden birleşmiş bir şekilde AB'ye üye olması gerektiğini belirtti.

- "Sayın Yakış'ın Evros Valiliği ziyareti."

Yaşar Yakış'ın Evros Valisi Nikolaos Zabunidis'i ziyareti sırasında su baskını sorunlarının çözümlenmesi, (Türk vatandaşlarına uygulanan) 50 Dolarlık harcın kaldırılması ve 2. sınır geçiş noktasının daha önce anlaşıldığı gibi Bahçeköy'e değil de, Sofulu ile Dimetoka arasına kurulması konuları ele alındı.

Evros Valisi görüşme sırasında, Türk azınlığın Evros ilindeki sorunlarına değil de, daha çok iki ülkedeki azınlıkların yaşadığı sorunlara genel olarak değinildi.

Evros Valisi Nikolaos Zabunidis, toplantı sonunda yapmış olduğu açıklamalarda, bölgede uygulanan yasalar ve haklar önünde eşitliğe değindiğini, bölgede "Müslümanların" da, Hristiyanların da sorunlarla karşılaştıklarını, kendilerinin Türkiye ile Yunanistan arasında çıkan krizlerde bedeli ilk ödeyen taraf olduklarını ve buna artık bir son verilmesi gerektiğini belirttiğini söyledi.

Maria Nikolau




Hronos – Gümülcine

20 Haziran 2006


Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç basın toplantısı sırasında yapmış olduğu konuşmada, bugün insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi üç büyülü kelimeyi herkesin kullandığını, bunlara belki de sosyal demokrasinin büyülü formülü olan sevgi, dostluk, barış, kardeşlik ve paylaşma kelimelerinin de eklenmesi gerektiğini belirtmiştir.

Sayın Koç, ayrıca tarihten gelen bazı şoven politikaların, şoven kişilerce kullanılmasına kesinlikle karşı olduğunu da belirtmiş ve Türkiye'nin olduğu gibi, Yunanistan'ın da büyük ve güçlü bir ülke olduğunu vurgulamıştır.

TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı ve Dışişleri eski Bakanı Sayın Yaşar Yakış Batı Trakya'daki şehirlerin isimlerinin neden Türkçelerini kullandığı sorusuna, bunun uluslararası bir uygulama olduğunu söyleyerek cevap vermiştir. Sayın Yakış, kendisine bu soruyu yönelten Mega TV muhabirine hitaben, Kahire'nin Arapça isminin El Kahira olduğunu, ancak kendisinin bunu Yunanca'da da aynı şekilde kullanmadığını muhtemelen Yunanca ismi olan Kairo'yu kullandığını belirtmiştir.

Sayın Yakış, Aleksandrupoli'nin Türkçe isminin Dedeağaç, Komotini'nin Türkçe isminin Gümülcine, Thessaloniki'nin Türkçe isminin ise Selanik olduğunu, Türkçe konuşurken bu isimleri kullandığını ancak başka bir dilde, örneğin İngilizce'de asla Selanik ismini kullanmadığını belirtmiştir.

Muhabirin bunu herhalde bir diplomat olarak değil de özel bir şahıs olarak kendi kolaylığı için kullandığını ifade etmesi üzerine, Sayın Yakış bunu bir diplomat olarak da kullandığını, hatta bazı Yunanlı yetkililerle yaptığı görüşmeler sırasında Adrianupoli kelimesini duyduğunu, bunun Edirne olduğunu sonra anladığını, görünenlere göre Yunanlı yetkililerin de bu şehirlerin Yunanca adlarını kullandığını belirtmiştir.

Yunanlı gazetecilerin, azınlık için Türk ibaresinin kullanılmasının Yunanistan'da sert tepkilere neden olduğunu belirtmeleri üzerine Sayın Yakış, bu kelimeyi 1950'li yıllarda Yunanlıların kendilerinin kullandığını, hatta okullardaki tabelalarda bunun yer aldığını söylemiştir.

İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir de okul karnelerinde bile Türk ibaresinin bulunduğunu, Türk kelimesinin 1928-1984 yılları arasında derneklerin levhalarında yer aldığını, Türk kelimesinin bir zamanlar Yunanlı dostlarımız tarafından gayet doğru bir şekilde kullanıldığını ifade etmiştir.




I Gnomi - Dedeağaç

20 Haziran 2006

Azınlığa baskı ve terror uygulayan azınlığın bizzat kendisidir


İskeçe PASOK Milletvekili ve Yunan Parlamentosu eski başkan vekili Panayotis Sguridis, Yunanistan'ın çekinecek bir şeyi olmadığını ve Sayın Yakış'ın yapmış olduğu açıklamaların her şeyden önce Türkiye'ye yardımcı olmadığını belirtti.

"Radyo Gnomi'ye" bir demeç veren Sguridis, Sayın Yakış'ın kullanmış olduğu dilin, diplomasiden çok iç politikaya yönelik olduğunu söylerken, azınlığın üzerinde bir baskı olduğunu, ancak bahsekonu baskının Gümülcine'deki Türk Başkonsolosluğu kaynaklı olabileceğini söyledi.

Sguridis, Türkiye'nin tamamen iç politkaya yönelik olarak esasen uluslararası hukuk çerçevesinde zaten çözüme kavuşmuş olaylar konusunda mesele çıkardığını, bunun da AB sürecine katkıda bulunmadığını belirtti. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı seçimi gibi iç meselelerinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle Yunanistan'a sorun yarattığını belirten adıgeçen, azınlıkla ilgili konuların 1923 yılında Lozan'da, eğitimle ilgili konuların da kültür protokolleriyle çözüldüğünü de sözlerine ekledi.

Yunanistan'ın Anayasasını bile aşan açılımlar yaparak, azınlık çocuklarınınn Yunan üniversitelerine girişi için özel kontenjan sağladığını belirten İskeçe PASOK Milletvekili, Yunan devletinin serhat bölgesi olan Trakya'da "Müslümanlarla" Hristiyanların uyum içinde bir arada yaşayabilmeleri için elinden gelenden fazlasını yaptığını vurgulayarak, Sayın Yakış'ın sözlerini abartılı olarak tanımladı.

Yaşar Yakış'ın Yunanistan'daki Osmanlı eserlerinin Yunanistan'la işbirliği doğrultusunda restore edilmesini, hatta bunun bir insanlık görevi olduğunu kaydetmesini de yorumlayan Sguridis, Sayın Yakış'ın anılan teklifinin büyük önem arzettiğini ifadeyle, İskeçe Metropoliti ve Müftüsünün Doğu Makedonya - Trakya Bölge Genel Sekreterliğinin desteğiyle Trakya'daki cami, kilise ve diğer mabetleri içeren bir kitap yayımladıklarını hatırlattı.

Bahsekonu kitabın Atina'daki çevreleri de derinden etkilediğini belirten Sguridis, bu kitap sayesinde Huntington'un medeniyetler çatışması teorsinin çürütüldüğünü vurguladı. Sguridis, Sayın Yaşar Yakış'a İzmir ve İstanbul'da gerçekten müstesna bir tarihi değere sahip bazı kilislerin de metruk durumda olduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin bu eserlere, hatta UNESCO'nun insanlık mirası olarak tanımladığı Ayasofya'ya bile saygı göstermediğini belirtti.

Sguridis, ayrıca Lahey Adalet Divanına gitmek istemeyen tarafın Türkiye olduğunu da belirtti. Azınlığın, Yunan toplumunun da muzdarip olduğu sorunların aynısına sahip olduğunu belirten İskeçe Milletvekili, Yunan devletinin bahsekonu sorunları çözmek için çaba gösterdiğini belirtmeyi ihmal etmedi. Azınlık içinde çoğu kişinin bu sorunlarla ilgilendiğini belirten Sguridis, bunun yanında azınlık içinde azınlık olan bir grubun başka sorunlarla ilgilendiğini de vurguladı. Sguridis, bu grubun işinin bu olduğunu, siyasetini de bu yönde yaptığını söyledi.

Azınlığın Lozan Antlaşması uyarınca dini bir azınlık olduğunu belirten adıgeçen, azınlığın üç gruptan oluşabileceğini, ancak yine de dini bir azınlık olmaya devam ettiğini de ifade etti. Sguridis, azınlığın isminin Türk azınlığı olarak değiştirilemeyeceğini zira "Pomakların" da var olduğunu vurguladı.

Bir kişinin "Pomak" olduğunu söylediğinde azınlık tarafından "karantinaya" alınması kadar büyük bir baskı olamayacağını da belirten İskeçe PASOK Milletvekili, esasen "Çingene" olan kişilerin de bunu açıklamaktan çekindiğini, bunun da azınlığın, azınlık tarafından baskı gördüğünün bir kanıtı olduğunu sözlerine ekledi. Sguridis, bu durumda bazı azınlık fertlerinin bir korkutma politikası uyguladığını, bunun Gümülcine'deki Türk Başkonsolosluğundan kaynaklanıyor olabileceğini, zira bu kişilerin yaşamlarını buradan idame ettirdiklerini de belirtti.

Türk olduğunu söylemek isteyenin bu arzusunun yasaklanmadığını, dolayısıyla "Pomak" olduğunu söylemek isteyene neden yasak getirildiğini soran Panayotis Sguridis, azınlığın bugün 100.000 kişiden mürekkep olduğunu, bu sayının 55.000'inin Türk kökenli, kalanınının ise "Pomak" ve "Çingene" olduğunu söyledi.

Sguridis, kişisel bazda kendi kimliğini tayin etme hakkının kutsal olduğunu, ancak toplu olarak kimlik tayininin uluslararası antlaşma ve sözleşmeler veya medeni kanun tarafından belirlendiğini ifadeyle, isminde Türk ibareleri taşıyan dernekler kurulamayacağını, zira azınlığın Türkiye'den gelen kişilerden mürekkep olmadığını, aksine bu insanların yerli ve medeni kanuna tabi olduklarını sözlerine ekledi. Sguridis, ayrıca bu kişilerin gayrı mübadil olarak bu topraklarda kaldıklarından dolayı Lozan Antlaşmasına tabi olduklarını da söyledi.

İskeçe PASOK Milletvekili son olarak, Yunanistan'ın korkacak bir şeyi olmadığını, Sayın Yakış'ın bu sözlerinin her şeyden önce Türkiye'ye yardımcı olmadığını da ifade etti.

İskeçe PASOK Milletvekili Panayotis Sguridis ile yapılan söyleşinin özeti




Hronos - Gümülcine

20 Haziran 2006

Türk milletvekilleri son derece tahrik edici davrandılar


- Siz Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün topraklarının evlatlarısınız.

- TBMM Komisyonu üyeleri 19. madde , Müftülük ve Vakıf İdare Heyetleri seçimleri ve azınlık eğitimi gibi konulara değindiler.

Deniz Baykal'ın partisinin milletvekili Haluk Koç Sirkeli köyünde yapmış olduğu konuşmada, şunları söyledi:

"Siz çok şey istemiyorsunuz, sadece yasalar ve haklar önünde eşitlik ilkelerinden kaynaklanan haklarınızı talep ediyorsunuz. Açıkça ifade ediyorum: siz ağaç kovuğunda bulunmadınız, siz Türk ve Müslümansınız! Buraya aitsiniz! Saygıdeğer Yunan vatandaşları olacak, ancak bu farklılığınızı da koruyacaksınız. Biz de Yunanlı dostlarımızla konuşarak bu konuda size yardımcı olacağız. Yunanistan değişiyor, dünya değişiyor. Tüm haklarımızı kazanarak, bir kardeşlik ve barış ortamında yaşayacağız. Bir kez daha söylüyorum: Siz bu toprakların evlatları ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hemşerilerisiniz."

TBMM Komisyonu üyeleri azınlık yetkilileriyle yapmış oldukları özel görüşmeler sırasında kendilerine hangi uluslararası forumlara başvuracaklarını öğreterek, esasen Trakya'da olmayan sorunlara uluslararası bir boyut verdiler. Esasen dün de Azerbaycan'da yapılan İKÖ toplantısında görüldüğü gibi, Türkiye'nin değişmez taktiği Kıbrıs meselesinin yanısıra, Trakya'da yaşayan "Müslümanların" yaşam şartlarını ön plana çıkarmak.

Aslında tüm azınlık üyelerinin Yunan Trakyasında nasıl ve hangi şartlar altında yaşadıkları, baskı altında olup, korku içinde mi yaşadıkları, yoksa Türkiye'nin konuyu saptırarak, kendi usulsüzlüklerini kapatmak için düzenlemek istediği bir oyunun dilsiz figüranları mı oldukları gibi konulardaki görüşlerini duymak oldukça ilginç olacak.

Heyete Şahin'de yapılan karşılama töreni, hiç de tesadüfi olmayan bir şekilde Türk Kültür Bakanlığının Folklor ekibinin gösterisiyle eşzamanlıydı. Bahsekonu ekip, etkinlik sırasında konuşmalar olduğundan dolayı, oldukça geç vakit sahne aldı ve 1.000 kadar kadın ve çocuğa bir gösteri sundu. Belli ki erkekler Dünya Futbol Şampiyonasını izlemeyi tercih etmişlerdi.

Azınlığın, "bariyerler" gibi tüm dertlerini hatırladığı görülen Mustafçova Belediye Başkanı Mücahit Dükkancı "Türküz" diye bağıran kalabalığa karşı oldukça ateşli bir konuşma yaptı. Bir Bakanın 1996 yıllarına kadar yasak olan bu bölgeye gelmesinin çok önemli olduğunu, dolayısıyla herkesin son derece memnun olduğunu vurgulayan Belediye Başkanı, kendilerinin tüm olanaksızlıklara rağmen bölgeye hizmette bulunmaya çalıştıklarını, bölgeyi gelecek yıllarda Avrupa standartlarına getireceklerini belirtti.

Mücahit Dükkancı, eğitim, Müftülük ve Vakıf İdare Heyetleri seçimlerinde istenilen sonuçlara ulaşılamadığını, ancak Türk heyetinin Atina'dan geçerek bölgeye gelmesinin de bilhassa önemli olduğunu vurguladı. Okulları olduğu halde Türkçe eğitim konusunda mağdur olduklarını belirten Mücahit Dükkancı, kendilerinin belediye olarak bilhassa eğitim konusunda Atina'dan gelen yetkililere sorunları anlattıklarını, ancak maalesef bugüne dek herhangi bir gelişme olmadığını da sözlerine ekledi. Mücahit Dükkancı son olarak, Müslümanlık ve Türklük konusuda hiçbir taviz vermeyeceklerini de vurguladı.

Mustafçova Belediye Başkanı Mücahit Dükkancı'dan sonra kürsüye gelen gayrı resmi Danışma Kurulu Başkanı İbrahim Şerif ise şunları söyledi:

"Biz Batı Trakya Türkleri 80 yıldır bugünü bekliyorduk. Benden daha önce kürsüde olan Sayın Belediye Başkanının söylediklerinden cesaret alarak, Danışma Kurulu Başkanı olarak biz Batı Trakya Türklerinin bu ülkenin ve Avrupa Birliğinin vatandaşı olmaktan çok mutlu olduğunu ifade etmek istiyorum. Bunu herkesin, bilhassa da Yunan ulusal basını mensuplarının bilmesini istiyorum.

Biz bu ülkenin bir parçasıyız. Batı Trakya Yunanistan'ın bir parçasıdır, bu konuda kimsenin endişe duymaması gerekir. Herkes bunu bilsin. Ancak herkesin de bilmesi gerekir ki, milli kimliğimizden en küçük tavizi dahi vermeyiz. Biz devletten sadece Lozan Antlaşmasından kaynaklanan haklarımızı vermesini istiyoruz.

Maalesef halen Müftülerimizi seçemiyoruz, atanıyorlar. Lozan Antlaşması özerk eğitim öngördüğü halde, maalesef çocuklarımıza istediğimiz eğitimi veremiyoruz. Kur'an üstüne yemin ediyorum: Şahin'deki bazı insanlarla konuşuyordum ve bana şöyle dediler: "Hocam, tütün meselesini bir tarafa bırakın, biraz da eğitime bakın, eğitim olmazsa çocuklarımız mahvolacak. Özel anaokulları açılmalı. Türkçe ve Yunanca eğitim veren anaokulları açılmalı.

Buradaki Türk azınlığın çocukları eğitim konusunda geri kalıyorlar. Bu Yunanistan'a, bizim de bir parçası olduğumuz vatanımıza ihanettir! Herkesin şunu çok iyi anlaması gerekir ki, kendi ana dilini bilmeyen biri, başka bir dili de tam manasıyla öğrenemez, başka bir dilde öğrenim göremez. Üzülerek söylüyorum ki, okullarımızda Türkçe eğitim veren kişiler Türk üniversitelerine gitseler sınıfta kalırlardı, zira kendileri de Türkçe bilmiyorlar."

Şahin'deki etkinlik gece geç saatlere kadar sürdü. Türkiye'den gelen folklor ekibi "Pontus" oyunları da sergiledi, ancak İskeçe dağlık bölgesi sakinlerinin etkinliğinde Yunan kültüründen en ufak bir iz bile yoktu.

Melahrini Martidu