ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Batı Trakya Yunan Basınından Haberler

24.07.2006
Embros – İskeçe

18 Temmuz 2006

Azınlık AİHM’ne yeni başvurular yapmaya hazırlanıyor!

- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yunanistan Hakkındaki Mahkûmiyet Fermanı

- Hedef azınlık konularının Avrupa boyutu


Eski Türk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve beraberindeki TBMM AB Uyum Komisyonu üyelerinin İskeçe'yi ve Mehmet Emin Aga'yı evinde ziyaretlerinden tam bir ay sonra, Mehmet Emin Aga'nın Yunan devleti tarafından yasal olarak tayin edilen Müftünün yetkisini gaspettiği gerekçesiyle cezai müeyyideler uygulamasından dolayı, Yunan devleti aleyhine başvurduğu Avrupa Mahkemesinden, ferman gibi karar çıktı.

Anılan İnsan Hakları Mahkemesi, Yunanistan'ın İnsan Hakları ve Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması Anlaşmasının 9. maddesini ihlal ettiğine karar verdi. Mahkeme bu bağlamda, Yunan mahkemelerinin Mehmet Emin Aga'nın İskeçe Müftüsü ünvanıyla imzaladığı dini açıklamalarla yetki gaspı yaptığı gerekçesiyle mahkum edilmesini tanımadı ve kamu düzeninin korunması için bunun gerekli olmadığını belirtti. Yunan devleti Mehmet Emin Aga'ya mahkeme masrafları olan 2.900 Avroyu ödemeye çağrılıyor.

Yaşar Yakış'ın azınlığa bu gibi girişimlerde bulunulmasını önermesi tesadüfi değil. Bunun yanısıra son dönemde azınlığın Avrupa Mahkemesine başvurma (İskeçe Türk Birliği vs.) eğilimi de yeni bir Pandora Kutusunu açıyor. Görünenlere göre azınlığın Yunan devletiyle olan ihtilaflarında Avrupa Mahkemesine başvurması, olaya bir Avrupa boyutu getirmeyi amaçlıyor.

Burada üzerinde durulması gereken esas konu, Avrupa Mahkemesinin Müftünün seçimine değil de, sadece yetki gaspı meselesine değinmesi. Gazetemiz, Aga'yla ilgili karar vesilesiyle hukukçu ve azınlık mensubu olan Orhan Hacıibram'a bazı önemli sorular yöneltti.

- Orhan Hacıibram: Sayın Aga ceza mahkemeleri tarafından Müfütlük yetkisinin gaspından mahkum edilmişti. Kendisi ise Müftülük yetkileriyle ilgili herhangi bir uygulamada bulunmadığını, Müftülük yetkilerini kullanmadan sadece seçilmiş dini lider ve İskeçe Müftüsü olduğunu beyan ettiğini belirtiyor.

- Soru: Lozan Antlaşmasına göre Müftülerin Yunan devletince atandıklarını gözönüne alırsak, Aga'nın azınlık tarafından seçilmiş dini lider olduğunu beyan etmesi yetki gaspına girmiyor mu?

- Orhan Hacıibram: Hayır. Yetki gaspı, Müftülükten kaynaklanan yetkileri kullandığı takdirde gerçekleşir.

- Soru: Bu, başka başvuruların da bir habercisi de olabilir mi? Azınlıkta, Avrupa Mahkemelerine başvurma gibi genel bir eğilim söz konusu mu?

- Orhan Hacıibram: Avrupa Mahkemesinde hangi kişisel hakların koruma altında olduğu bellidir. Bu haklardan bazıları Yunan devletince ihlal edildiği takdirde, azınlık mensubu iç hukuk yollarını tüketmiş ve hâlâ hakkını alamamışsa, o zaman Avrupa Mahkemesine başvurma hakkına sahiptir.

- Soru: Azınlığın hangi hakları - sizin fikrinize göre- ihlal ediliyor?

- Orhan Hacıibram: Yunanistan Müftüler gibi, azınlık konularıyla ilgili sorunları çözmek için bazı adımlar atmalıdır. Müftüler Yunan idaresi tarafından atanamazlar. Müftülerin seçimle işbaşına gelmeleri ya da azınlığın genelinin takdirine mazhar olmaları için bir yol bulunmalıdır.

- Soru: Bu durum Lozan Antlaşmasına aykırı olur, zira Müftülerin dini yetkilerinin yanında yargıçlık yetkileri de var. Burada Türkiye de dâhil olmak üzere bütün ülkelerde yapılan uygulama gerçekleştiriliyor.

- Orhan Hacıibram: Lozan Antlaşması Batı Trakya Müslümanlarının ve İstanbul Rumlarının haklarını tanıyor. Bu azınlıkların kendilerine ait dini ve sosyokültürel vakıf ve kurumları olup, bunlar azınlık tarafından idare edilirler. Yunan devleti azınlığın fikrine başvurmadan Vakıf İdare Heyeti Başkanını veya Müftüyü atadığı zaman, bariz bir müdahele söz konusudur.

- Soru: Türkiye'de Müftüler tayinle işbaşına geliyorlar...

- Orhan Hacıibram: Elbette, ancak Türkiye'de bu kişilerin yargıçlık yetkileri yok. Ancak esas konu şu: Türkiye'nin Müftüler konusunda ne yaptığına bakmamalıyız. Türkiye'nin Patrikhane konusunda ne yaptığına bakalım. Orada Sen Sinod Meclisi Patriği seçer, Türkiye de seçilen kişiyi tayin eder.

- Soru: Patrikle Müftünün arasındaki ilişki ne peki?

- Orhan Hacıibram: Esas konu prosedürdedir. Konu devletin müdahalesi olup olmadığıdır. Türk devleti hiçbir yasal çerçeveye dayanmadan Patriki seçecek bir seçkin hristiyanlar kurulu oluşturabilir mi?

- Soru: Patriğin yargıçlık yetkileri yok...

- Orhan Hacıibram: Aynı zamanda dini liderdir de. Yunan devleti ise yargıçlık yetkileri de olduğu bahanesiyle Müftünün dini yetkilerine de müdahale ediyor.

- Soru: Başka başvurular olacak mı?

- Orhan Hacıibram: Bu, azınlığı Avrupa Mahkemelerine başvurmak zorunda bırakanların düşünmesi gereken bir şey. Suç, bu başvurulara neden olan devlettedir.

- Soru: Trakya'daki Müslüman azınlıkla, İstanbul'daki Helen azınlık arasında mütekabiliyet ilkesi var mı? İstanbul'daki Helenler aynı haklardan faydalanıyorlar mı?

- Orhan Hacıibram: Türkiye'nin de dini vakıflarla olduğu gibi, sorunları vardır. Şu anda Avrupa Türkiye'ye Patrikhane ve Heybeliada Ruhban Okulu konusunda baskı yapıyor. Mütekabiliyet azınlıklara olumsuz davranmak anlamına gelmez; anlayacağınız, sana, bana iyi davranmadığın için kötü davranıyorum demek değildir. Lozan Antlaşması bu tarz bir mütekabiliyeti öngörmez; Lozan sorunlara olumlu yaklaşmayı öngörür.

Marianna Ksanthopulu




Paratiritis – Gümülcine

18 Temmuz 2006


AİHM'nin İskeçe sözde Müftüsü Mehmet Emin Aga'nın dini özgürlüğünün kısıtlandığı konusundaki kararı Türk diplomasisinin arayıp da bulamadığı bir nimet, zira bahsekonu karar tam da Türklerin ,,seçilmiş,, Müftülerin tanınmaması durumunu kullanarak, azınlığın haklarının ihlal edildiği konusunda bir şeyler bulmak istediği döneme denk geldi.

Elbette ki anılan kararın hiçbir yerinde Müslümanların dini önderlerinin seçimle işbaşına gelmeleriyle ilgili bir bölüm mevcut değil. Kararda belirtilen sadece Mehmet Emin Aga'nın yetki gaspından dolayı hapis cezasına çarptırılmasının yanlış olduğu, zira Yunan otoritelerinin kullanabileceği daha ılımlı yöntemler olduğu belirtiliyor.

Ne var ki, bahsekonu kararı çok az kişi oturup okuyacağı için, Ankara istediği etkiyi elde etmiş durumda.

Giannis Giankinis




Hronos – Gümülcine

18 Temmuz 2006


"Herkes oradaydı. Trakya Eteryası'nın etkinliğinde yaşlı genç demeden farklı kökenlere ait birçok insan, Yunan dilinde üstün başarı gösteren Gagavuzları kutlamak için toplantıya gitti. Gagavuzlar, bazı bürokratik sorunlardan dolayı etkinliğe biraz geç katıldılar.

Toplantı sırasında araştırmacı-yazar Andonis Liapis, Moldova ve Gagavuz özerk bölgesini anlatan bir saydam gösterisi gerçekleştirdi. Gagavuz özerk bölgesi kendi hükümetine sahip ve şu anda bölgedeki Hellenizmi ve derinliğini ortaya çıkarmak için ciddi çabalar sarfediliyor.

Bu çocuklar Yunanca konuşan kişiler ve bu vatanda Yunanca bilinmeyen bir dilken, ikinci dil olmasına büyük katkılarda bulunun ilk Yunanlı işadamı olan Prodromos Emfiyecioglu, Gagavuzların Kapadokyalıların kuzenleri olduğunu belirtti.

Gagavuz bölgesinde Filiki Eterya'nın faaliyet gösterdiği ev bulunuyor. Andonis Liapis, bahsekonu evin Yunan devleti tarafından satın alınarak, bugün bölgede olmayan Yunan diplomatik misyonunun ileride bu evi merkez olarak kullanmasını temennisini dile getirdi. Adıgeçen, etkileyici saydam görüntüleriyle katılımcıları bu bölgeye götürerek, şehirdeki mezarlığı ve birer sanat eseri olan Yunanca yazılı mezar taşlarını da gösterdi.

Liapis, konuşması sırasında bölgedeki Yunanlı velinimetlere, Afganistan savaşı sırasında hayatını kaybedenlere adanmış olan anıta, Gagavuzların tarihi ile ilgili ilk kitaba ve 20 - 21 Temmuz tarihleri arasında Yunanistan'da yapılacak olan ve aralarında Emfiyecioglu'nun da bulunduğu bazı onur konuğu Yunanlıların da davet edildiği ilk Gagavuz Kongresine de değindi.

- “Sabrın da bir sınırı vardır ve Türklerin de bunu bilmesi gerekir.”

Prodromos Emfiyecioglu, hepimizin Trakya ile ilgili tarihi sorumluluklarımız olduğunu belirttiği konuşmasında, Gümülcine'deki Türk Başkonsolosluğunun bölgede cirit atmasına sebep olan taktikleri sert bir dille eleştirdi. Adıgeçen tam olarak şunları söyledi:

“Bu durumun devam etmesine izin vermemek bizim sorumluluğumuzdur. Siyasi görüşümüz ve siyasi ilişkilerimiz ne olursa olsun, bu ülkede yaşayan Yunanlı vatanseverler ve Trakyalılar olarak, bu konuda sorumluluk tamamen bize aittir.

Maalesef sizi hayal kırıklığına uğratan çok sayıda örnek olduğunu söyleyeceksiniz. Stratejik nedenlerden dolayı habire geri adım atan siyasetçiler, susan siyasetçiler görüyorsunuz ve görüyoruz.

Sayın Yakış'ın ziyareti sırasında Pomak köylerini ziyaret ettiğini ve bu ziyaretten sonra İskeçe Valisiyle yapmış olduğu görüşmede 'Türk hemşerilerimin yanından geliyorum' dediğini midem bulanarak dinledim. Vali ise 'Bu kişiler Yunan vatandaşı, Pomak, bizim hemşerimiz ve kardeşlerimizdir, ‘Türk yoktur’ demesi gerekirken, susmuş.

Susmuş ve gülümsemiş. Karşı taraf gösterilen bu müsamahadan yararlanıyor. Olayların böyle kalmaması hepimizin sorumluluğundadır. Bu gibi durumlara tepki göstermeli, karşı tarafa bahane vermemeli ve susmamalıyız.

Gerekli milli hassasiyete sahip olmayan kişilerin bir kaç oy uğruna her şeyi satıp savmalarına izin vermemeliyiz. Beni duygulandıran bir olayı hatırlıyorum. Dostum Yaşar'ı gördüğümden dolayı memnunum, evini taşa tuttuklarında o geri adım atmadı. Erkek gibi, vatansever gibi, Yunanlı gibi direndi.

Ben bu adamın karşısında şapkamı çıkarıyorum ve tüm Yunanlıların da bu kişiye saygı duymaları gerekmektedir. Bu herkese güçsüz olmadığımız, aksine güçlü olduğumuz, bir mevki sahibi olmadığımızdan dolayı güçsüz olmadığımız, aksine ülkemiz, vatanımız ve çocuklarımız için doğru olanı yapmaya gücümüz olduğuna dair bir mesajdır.”

Emfiyecioglu, Gümülcine'deki Türk Başkonsolosluğuna da bir kez daha değindi ve sabrın da bir sınırı olduğu mesajını gönderdi.

“Bu vesileyle Türkiye'ye ve Gümülcine'deki Türk Başkonsolosluğuna da bir mesaj gönderiyorum. Bu mesajı dikkate alsınlar! Kendilerine AB konusunda destek veriyoruz. Bu onlara yaptığımız muazzam bir lütuftur. Bize minnet duymaları gerekirken, onlar kalkmışlar pilotlarımızı öldürüyorlar, karasularımızı ihlal ediyorlar, devamlı sorunlar yaratıyorlar; en son Azerbaycan'da yapılan toplantıda Trakya'daki azınlığın baskı gördüğünü söylediler...

Yunan devletinin sabrının da bir sınırı olduğunu anlasınlar! Yunan halkına şantaj yapamayacaklarını anlasınlar! Bundan gayrı yeter dediğimizi anlasınlar! Türkiye, buradaki Başkonsolosluğuna, diplomatik vazifelerinin dışına çıkmamasını, propagandasına bir son vermesini, insanlara şantaj için adamlarını göndermeyi kesmesini söylesin, burayı kendi çöplükleri sanmasınlar.

Trakya Yunanlıydı ve Yunanlı kalacaktır! Bunu herkesin kendi görevi addetmesini istiyorum! Bu sadece siyasetçilerin eline bırakılacak bir şey değildir, bunu bizim de ele almamız gerekir ve gücümüz birleştikçe artar. O zaman bizi kimse yenemez.

Kimsenin Trakya'da sorun yaratmasına izin vermeyeceğiz. Kardeşlerimiz Pomaklara ve kardeşlerimiz Romanlara kimsenin sorun yaratmasına izin vermeyeceğiz. Kimsenin bizi suçlamasına, kimsenin bize şantaj yapmasına, kimsenin vatanımıza sorun yaratmasına izin vermeyeceğiz.

Bu, nerede olursa olsun her Yunanlının boynunun borcudur. Bu bilhassa, havanın tertemiz olduğu, sınır bölgesinde yaşayan ve bu konularda hassas olan bizler için geçerlidir. Atina'daki hava boğucudur, oysa buradaki hava tertemiz. Burada işleri bizim ele almamız gerekir, o zaman yenilmez olacağız ve kimse de bir şey yapamayacaktır.

Hepinize katılımınız için teşekkür ederim, kendi iyiliğimiz, Trakyamızın iyiliği için, vatanımızın iyiliği için bu ortak mücadelede işbirliği yapmalıyız.”

Toplantı sırasında Emfiyecioglu, Kapadokya masallarını bir kitapta toplayan yazar Vasilis Farasopulos'a bir şilt verdi. Toplantıya müzisyen Ali Rongo, Alankuyu Romanları Derneği temsilcisi Müfit, Pomakça sözlüğün yazarları Ömer Hamdi ve H. Aydın ve çok sayıda kişi katıldı.

Melahrini Martidu





Hronos - Gümülcine

20 Temmuz 2006


Dün Gümülcine Belediyesinin çok amaçlı merkezinin açılış törenine hiçbir azınlık mensubunun katılmaması oldukça dikkat çekiciydi. Bahsekonu merkez, şehrin kültürel faaliyetlerindeki pek çok eksikleri kapatmanın yanısıra, Gümülcine için bir çekicilik niteliği taşıyacak, aynı zamanda da bütün yaşlı vatandaşlar için bir dinlenme merkezi olarak kullanılacaktı.

Azınlık mensupları bu konuya neden ilgisiz kaldılar? Müftü törene davet edildi mi? Eğer davet edildiyse neden katılmadı? Acaba bazıları Müftünün katılmamasının daha mı iyi olacağını düşündüler ve içten içe sözde Müftünün katılmasını mı istiyorlardı?

Hadi Müftüyle böyle bir şey oldu diyelim; peki ya Milletvekili, Belediye Başkan Yardımcıları ve Vali Yardımcıları? Bu beyler Gümülcine'de yapılan faydalı şeylere katılmıyorlar mı, yoksa başka bir şey mi düşündüler? Ne bilelim, belki de bahsekonu yapıda Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ya da Bozkurtların dostlarına neden yer ayrılmamış diye düşünüyorlardır.

Eğer yukarıda adıgeçen derneklerin ve diğer Türk derneklerinin faaliyetleri için salonlar bürolar ayrılmış olsaydı, o zaman yeni bir başarıyı kutlamak için ortalığı nasıl hıncahınç doldurduklarını görürdünüz. Şimdi ise neden boy göstermek zahmetine katlansınlar?

Bu arada başka bir konuya daha parmak basalım. Türk televizyonu Trakya'daki soydaşlarının maruz kaldığı baskılardan örnekler verdi, hatta açlık, yokluk ve kovuşturmalardan bile bahsetti; sabık Milletvekili İsmail Rodoplu azınlıktaki işsizlikten ve devletin iş kadroları konusunda ayrımcılık yaptığından özellikle bahsetti.

Ancak Sayın Rodoplu'nun yanısıra, azınlığın başka ileri gelenlerinin ve bilhassa sabık milletvekillerinin akrabalarının devlet işlerine, belediyeye, Vatandaşa Hizmet Merkezlerine (KEP) vs. yerleştirildikleri konusunda bilgiler var.

Türk televizyonu ekibi şunu da yapmış: Bazı Müslümanları Delinazköy (Dilina) ve Kozlukebir (Arriana) arasındaki dereden yaya geçirtmiş ve bu görüntüler eşliğinde baskıdan sözetmiş. Vay efendim, bu insanlar böyle bir baskı altında nasıl yaşarlarmış, kendilerine nasıl olur da bir köprü bile yapılmazmış!

Adam herhalde Kürtlerin nasıl yaşadıklarını görmek için Anadolu'nun iç kesimlerine falan gitmemiş!





Antifonitis – Gümülcine

18 Temmuz 2006


Bazı satılmış Pomaklar -sözde Türkler- Ketenlik (Kentavros) azınlık ilkokulunda sekreterlik görevini yürüten Pomak Rıdvan Karahoca'nın okuldan uzaklaştırılması için azınlık eğitimi idaresine dilekçe verdiler. Bunun nedeni, Karahoca'nın bölgede konuşulan dil konusunda hassasiyet göstermesiydi.

Biz de konunun sadece Trakya'nın dar çerçevesinde kalmaması için aynı haberi "Makedonia" gazetesinde de geçtik. Bazı kişilerin konuyla ilgileneceklerini umut ediyorduk. Bildiğimiz kadarıyla bu konuda tek tepki LAOS Partisinden geldi. Adıgeçen Partinin Başkanı Georgios Karacaferis, Avrupa Komisyonuna bu konuda bir soru önergesi sundu. Bahsekonu sorunun metni şöyle:

“Yunan basınında yer alan haberlere göre, Pomak kökenli Yunan vatandaşı Rıdvan Karahoca Trakya Pomaklarının Türkleşmelerini engellemek amacıyla Pomakçanın kurtarılması konusunda yaptığı çalışmalardan dolayı, adıgeçen okulda okuyan bazı çocukların ebeveynleri tarafından kovuşturulmaktadır.

Bahsekonu ebeveynler adıgeçen hakkında okulun Encümen Heyetine bir mektup göndererek Pomak dili ve kültürünün kurtarılması konusunda yaptığı mücadelelerle tanınan bahsekonu şahsın değiştirilmesini istemişlerdir.

Komisyon, Pomakların kültürel farklılığını gözler önüne seren ve zorla Türkleştirilmelerine karşı çıkan demokrat bir mücadele adamı ve bir aydına uygulanan bu görülmemiş terörize yöntemleri nasıl değerlendirmektedir?”

Elbette Komisyondan bir temenniden başka bir şey beklemiyoruz, ancak yapılan hareketin önemi yadsınamaz ve umarız bölgemizdeki siyasi ve sosyal güçlerden bu gelişmeyi görenler çıkar.