ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

29 Ocak Milli Diriliş Günü Anılırken, Yunanistan’daki Türklerin Günümüzde En Temel Sorunlarının Hallinde İzlenmesi Gereken Yöntemler

22.03.2010
29 OCAK MİLLİ DİRİLİŞ GÜNÜ ANILIRKEN, YUNANİSTAN’DAKİ TÜRKLERİN GÜNÜMÜZDE EN TEMEL SORUNLARININ HALLİNDE İZLENMESİ GEREKEN YÖNTEMLER

Yrd. Doç. Dr. Turgay CİN*


GİRİŞ

Hak arama mücadelesinin hukuki, siyasi ve diğer yolları mevcuttur. Burada hak arama mücadelesinin hukuki/uluslararası hukuk boyutlarını irdelemeye çalışacağım. Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlığın sorunlarını; Yunanistan’da Türk milli kimliğin resmen ve hukuken tanınmaması, 1981 yılından beri Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’da, Yunanistan uyruklu Batı Trakya Müslüman Türklerinin doğup büyüdükleri bölgelerinde ve Yunanistan’ın diğer bölgelerinde kamu hizmetlerinde istihdam edilmemeleri, yargıç, savcı olmalarının engellenmesi, Yunanistan uyruğundan çıkarılan ve uyruksuz kalmak zorunda bırakılanlar, başka bir deyişle haymatloslar sorunu, Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde taşınmaz mülk edinmede izin sisteminin uygulanması, milletvekili seçimlerinde, bağımsız olarak seçime katılacaklar için %3 barajı uygulanması, bu uygulama ile Batı Trakyalı Müslüman Türk bağımsız milletvekillerinin seçilmesinin engellenmesi, isimlerinde “Türk”, “Batı” ve “azınlık” terimleri bulunan derneklerin kurulmasına Yunan Mahkemelerince izin verilmemesi, vakıflar, Selanik Özel Pedagoji Akademisi, eğitim ve öğrenim ile Müftülükler ve özellikle Başmüftülük gibi sorunları sıralayabiliriz.

Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’da Türk azınlık yukarıda saydığımız sorunları yaşarken, Türklerin bu sorunlarını gündeme getirebilmeleri ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde İstanbul Ortodoks Hıristiyanların Avrupa Birliği üzerinden –“Ekümenik Patrikhanenin tanınması”, “Heybeliada Ruhban Okulunun” açılması- taleplerini gündeme getirmelerine bağlı olarak Yunanistan’daki Türkler de mevcut sorunlarını sınırlı ve cılız da olsa Avrupa Birliği ile uluslararası topluma anlatma fırsatı yakalayabilmektedir.

Bu arada mevcut sorunlar tartışılırken, Avrupa Birliği ve Parlamentosu Türkiye’deki “azınlıkların sorunları” konusunda Türkiye’ye “tavsiyelerde” bulunmakta ve Türkiye’nin “normalleşmesi”ni istemektedir. Oysa Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’daki durum irdelendiğinde, esasen Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın normalleşmesi, demokratikleşmesi gerektiği görülecektir. Bu bağlamda yukarıda Yunanistan’daki Türklerin sorunları kısaca sayılmıştır ve mevcut sorunların çözüm yöntemleri/stratejileri bu makalenin asıl araştırma konusunu oluşturmaktadır. Diğer taraftan Türkiye’nin, tarihten ve özellikle 1923 Lozan Barış Antlaşmasının 45. maddesi gereği Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlık, soydaşları üzerinde hak sahibi olmasından kaynaklanan yükümlülük ve sorumlulukları da mevcuttur.

Peki, Yunanistan’daki Türk azınlığın hukuki durumunu düzenleyen ve bu konuda akdedilmiş antlaşmalar var mıdır? Başka bir deyişle Avrupa Birliği Üyesi Yunanistan’daki Müslüman Türklerin hukuki statüsü nedir?


I. YUNANİSTAN’DAKİ TÜRKLERİN HUKUKİ STATÜSÜ

Yunanistan’daki Türk azınlığın hukuki statüsünü düzenleyen antlaşmalar var mıdır? Sorusunun cevabını 1980 yılında Yunanistan Yargıtay’ının “Müftülerin Yargılama Yetkisi” ile ilgili verdiği 1723 sayılı kararı vermektedir1. Yunanistan Yargıtay’ı 1881 İstanbul, 1913 Atina, 1920 Sevr (Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına Dair Sevr), 1923 Lozan Barış Antlaşmalarını sayarak ve bunlara atıfta bulunarak hüküm kurmaktadır. Yunanistan’da bazı çevreler 1923 tarihli Lozan Konferansında, Lozan’dan önceki antlaşmaların feshedildiğini öne sürmektedir. Bu iddiaları doğru olsaydı, Yunanistan Yargıtay’ı 1980 yılında 1723 sayılı kararında bu antlaşmaları dayanak göstererek hüküm verir miydi? Diğer taraftan 1931 yılının Ekim ayında, Yunanistan’ı ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü ile Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Yunan hükümetinden “Batı Trakya’daki İslâm Mahkemelerinin lağvedilmesini isterler”. Ancak o dönemin Yunanistan Başbakanı Venizelos, bu talebe karşılık şöyle bir cevap verir; “Yunanistan’ın İslâm Mahkemelerini lağvetmesi, Yunanistan’ın azınlıklar konusunda üstlendiği uluslararası yükümlülüklerinin ihlâli anlamına gelir.”2 Bu sözler 1923 tarihli Lozan Konferansına bizzat katılan Yunanistan Başbakanına aittir. 1925 yılında ise Yunanistan Dışişleri Bakanlığının yaptığı bir açıklama daha da dikkat çekicidir. Bu açıklamada, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı; 1913 Atina Antlaşmasının şahsın hukuku ile ilgili hükümlerin yürürlükte olduğunu ve genel olarak ne yaşanan savaş durumunun (1919 – 1922) ne de Lozan Antlaşmasının, 1913 tarihli Atina Barış Antlaşmasını açıkça feshettiğini ve de aksine bunların yürürlükte olduğunu belirtmektedir3.


II. YUNANİSTAN’DAKİ TÜRK AZINLIĞIN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE ÖNCELİK SIRASI

Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’daki Türklerin hâlâ çözüm bekleyen en önemli sorunlarının ortadan kaldırılmasında/çözümünde izlenmesi ve çok acil olarak uygulamaya konulması gereken yöntemleri/stratejileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. Bu sorunların hukuki boyutundan hareket ederek ve yukarıda saydığımız antlaşmalar çerçevesinde birinci sıradaki en önemli sorunun Başmüftülük ve Müftülükler, ikinci sıradaki sorunun vakıflar, üçüncü sıradaki en önemli sorunun eğitim ve öğretim sorunu olduğu görülür. Esasen en önemli ve birinci sırada acil olarak halledilmesi icap eden eğitim ve öğretim sorunu olduğunu değerlendirip, söyleyenler olabilir. Bu görüşü savunanlar kesinlikle haklıdır. Ancak mevcut sorunlar uluslararası hukuk ve antlaşmalar çerçevesinde irdelendiğinde ve bu antlaşmalar çerçevesinde Yunanistan’daki Türklerin teşkilatlanması irdelenince yukarıdaki sıralama önem kazanmaktadır. Arzu edilen kalitede bir eğitim için de ekonomi çok önelidir. Dolayısıyla vakıfların gelirlerinden de yararlanılarak okullar –azınlık anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve din görevlisi yetiştirecek okul- açılması ve hem açılacak hem de mevcut okulların giderlerinin karşılanması bakımından önemlidir. Öte yandan Başmüftülük/Başmüftü ve Müftülükler/Müftüler hem vakıfları hem de okulları denetleme görev ve yetkisine sahiptir.

Esasen amaç, Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’daki Türk azınlığın mevcut sorunlarının tamamının bir çırpıda bir bütün olarak derhal çözülmesidir. Ancak demokrasinin beşiği, insan haklarına saygılı, Avrupa Birliği üyesi ve standartlarına uygun hareket ettiği iddia edilen ve “düşünülen” Yunanistan’ın uygulamaları hiç de bu yönde değildir.


III. YUNANİSTAN’DAKİ TÜRK AZINLIK TARAFINDAN YAPILMSI GEREKENLER

Yunanistan, akdettiği antlaşmalarla yükümlülük altına girdiği sorumluluklarını yerine getirmemektedir. Başka bir deyişle Yunanistan’daki Yunanistan uyruklu Türklerin antlaşmalarla sahip oldukları haklarını kullanmaları Yunanistan tarafından engellenmektedir. Avrupa Birliği üyesi Yunanistan uluslararası hukuka aykırı davranmaktadır. Dolayısıyla Yunanistan’ın uluslararası sorumluluğu gündeme gelmektedir. Peki, bu durum karşısında hakları gasp edilenler, antlaşmalarla kendilerine tanınan bu haklarını elde edebilmek, kullanabilmek için hukuka uygun bir biçimde nasıl hareket ve mücadele edebilirler? Yöntemleri/stratejileri ne olmalıdır?

Avrupa birliği üyesi Yunanistan’ın, uluslararası sorumluluğunu gündeme getirebilmek ve antlaşmaların/uluslararası hukukun uygulanmasını sağlayabilmek bakımından, Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlığın da yapması gereken bazı sorumlulukları vardır. Bu konuda Yunanistan Danıştay’ının 1333 sayı ve 2001 (1333/2001) tarihli ve 466 sayı ve 2003 (466/2003) tarihli kararlarının gerekçeleri dikkatli bir biçimde okunmalıdır. Okununca, Yunanistan’daki Türklerin haklarını aramada nasıl hareket etmeleri gerektiğinin ipuçları görülecektir. Şöyle ki; “Müslüman seçmenler tarafından Müftü seçimini öngören Atina Antlaşması’nın 11. maddesi ile 2345 sayı ve 1920 tarihli yasanın (bu yasanın, 1920 sayı ve 1991 tarihli yasayla onaylanan 24.12.1990 tarihli Kanun Hükmünde Kararnamenin 9. 4 maddesi ile tipik olarak yürürlükten kaldırılmıştır.) 6. maddesi hükümleri hiç bir zaman uygulanmamıştır ve aradaki zaman zarfında Müslüman azınlığın Müftüleri bölgelerindeki Müslüman seçmenler tarafından seçilmeyip, atanmışlar ve atama işlemlerine yerli ve uluslararası mahkemelerde itiraz edilmemiştir”5. Yunan Danıştay’ının bu hükmünden –özellikle italik olarak altı çizilen gerekçeden- hareket ederek, Yunanistan’ın taraf olduğu antlaşmalar/uluslararası hukuk, Yunanistan’ın ulusal hukuku göz önünde bulundurularak, Yunanistan’daki Müslüman Türkler, İskeçe İnhanlı köyü ile 29 Ocak ve DİKAÇA tarafından diplomaların denkliğinin tanınması için yapılan açlık grevi günlerinde olduğu gibi birlik ve beraberlik içersinde olarak hak arama mücadelesine girişmeleri ve mevcut sorun ve hukuka aykırı uygulamalar hakkında itirazlarını yapmaları gerekmektedir. Yukarıda saydığımız eylemler neticesinde Yunanistan’daki Türklerin 1991 yılından itibaren bazı haklarını elde ettikleri/aldıkları herkesin malumudur. Demokratik bir toplumda olması gerektiği gibi, kamu düzenine, kamu güvenliğine ve hukuka aykırı olmamak koşuluyla, barışçıl hak arama ve gerektiğinde barışçıl protesto, toplantı, yürüyüş, direnme ve sivil itaatsizlik hak ve yöntemlerinden de yararlanarak aşağıda kısaca belirteceğimiz eylemleri/uygulamaları, icra etmeleri zorunluluğu ortadadır. Aksi takdirde Yunanistan’daki Türkler antlaşmalarla sahip oldukları haklardan vazgeçmiş sayılabilirler. Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’da hukuken sahip oldukları bu haklardan, kullanmadıkları, kullanamadıkları ve bu konuda hak arama mücadelesine kalkışmadıkları için mahrum kalmaya devam edeceklerdir. Bu sorunların hallinde izlenecek yöntemler/stratejiler aşağıdaki gibi olmalıdır:

a) Başmüftülük Müftülükler Sorunu

Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’da, Yunanistan antlaşmalarla yükümlülük altına girdiği, Yunanistan’daki Müslümanlarca Müftü seçimini engellemekte ve atama yöntemini/sistemini uygulamaktadır. Gümülcine ve İskeçe’de Türkler 1913 Atina Barış Antlaşmasının 11. maddesi hükümlerine uygun bir biçimde Müftülerini seçmişlerdir. Ancak Yunanistan yöneticileri seçilmiş Müftü’yü hukuken ve resmen tanımamaktadır. Bu konuda uluslararası hukuka/antlaşmalara direnmektedir. Başka bir deyişle ihlâl etmektedir. Kendi atadığı ve işbirliği yaptığı Müftü’yü tanımaktadır. Yunanistan’daki Müslüman Türkler, seçimle işbaşına gelen İskeçe ve Gümülcine Müftü seçimlerine benzer bir biçimde Dedeağaç/Dimetoka, Rodos, İstanköy, Selanik, Tiva, Ptolemayida, Atina gibi, Batı Trakya dışında yoğun bir biçimde Türklerin/Müslümanların yaşadığı illerde de Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’nun başkanlığı ve denetiminde Müftü seçimlerini yapması ve ardından da bu seçilmiş Müftüler kendi aralarından Başmüftüyü seçerek, 1913 tarihli Atina Barış Antlaşmasında öngörülmüş bulunan Başmüftülük Kurumunu hayata geçirmeleri ve bununla da yetinmeyip, Yunanistan’daki Başmütülüğün Brüksel’de bir büro açmasını sağlamaları gerekmektedir. Aynı İstanbul Başpiskoposluğu ile Atina Başpiskoposluğunun açtığı/yaptığı gibi.

Bu arada İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç/Dimetoka seçilmiş Müftüleri kendilerini seçen cemaati ile birlikte, Osmanlı Devletinden beri hizmette bulunan ancak günümüzde sözde Müftülerin işgali altında bulunan Müftülükleri bu işgalden kurtarmak için demokratik bir toplumda olması gerektiği gibi kamu düzenine, kamu emniyetine ve hukuka aykırı olmamak koşuluyla barışçı ve şiddete başvurmadan tamamen işgali sonlandırmaya matuf olmak üzere harekete geçmeleri ve gerektiğinde -yerli ve uluslararası mahkemelere- Yunanistan’da iç hukuk yolları tüketilerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmalıdır. Aynı şeyler Başmüftülük bakımından da geçerlidir.

Yunanistan’daki Başmüftü İstanbul’daki Başpiskoposa, Müftüler ise Despotlara/Metropolitlere tekabül etmektedir. 1923 tarihli Lozan Konferansından sonra artık Patrikhane yoktur. “Patrikhane” dendiğinde; Lozan Konferansında varılan mutabakata aykırı olarak, Başpiskoposluğa idari ve siyasi yetkiler tanınmaktadır. Başka bir deyişle “Patrik” statüsü tanınmaktadır. Belki farkında olmadan, istenmeden bu noktaya gelinmektedir. Diğer taraftan Yunanlılarca; Yunanistan’daki Müftülerin yargılama yetkisi kaldırılınca, Müslüman cemaatçe sadece dini konularda görüş bildirecek/fetva verecek nitelikteki Müftünün seçilebileceği öne sürülürken, Türkiye’deki İstanbul Başpiskoposunun ise İstanbul il sınırları içinde yaşayan Ortodoks Hıristiyanların sadece dini konularla ilgilenmesi ve bu konularda görüş/fetva bildirmesi hususunda mutabakata varılmış olmasına rağmen, İstanbul Başpiskoposu idari ve siyasi yetkilerini Türkiye sınırlarını dahi aşarak –ABD, Menteşe Adaları gibi- kullanmaktadır. 1923’ten önce, başka bir deyişle sınırlandırmazdan önce Osmanlı Devleti ülkesinde –sınırları içinde- kullandığı bu idari ve siyasi yetkiler, günümüzde Türkiye sınırlarını aşmıştır. Sonuç itibariyle Yunanistan’daki Müftünün yetkileri antlaşmalara aykırı olarak sınırlandırılmak istenirken, Türkiye’deki Başpiskoposun yetkileri varılan mutabakata aykırı bir biçimde genişletilmektedir.

b) Vakıflar Meselesi

1913 tarihli Atina Barış Antlaşmasının 12. maddesi, her türlü vakfın güvence altına alındığını, bırakılan topraklarda bunların cemaat tarafından yönetileceğini, eğer çeşitli din ve hayır kuruluşları eğer yeterli gelirden yoksun kalacak olurlarsa, devletin yardım edeceğini belirtmektedir.

07.02.2008 tarihinde Yunanistan Meclisi, “Batı Trakya” Türklerinin vakıflarının yönetimi ile ilgili olarak 3647 sayılı ve 2008 tarihli “Batı Trakya Müslüman Azınlığı Vakıflarının ve Bunların Malvarlıklarının Yönetimi” hakkında yeni bir yasayı kabul etti. 3647 sayılı ve 2008 tarihli yasa, söz konusu yasanın uygulanacağı yeri/bölgeyi önceden olduğu gibi yine Batı Trakya olarak sınırlandırdı. Buna göre, Menteşe Adalarındaki Müslüman Türklerin Vakıfları bu yasanın kapsamı dışında bırakıldı. Oysa bu durum Lozan Barış Antlaşmasının 45. maddesine aykırıdır. Çünkü 45. madde “Yunanistan’daki Müslüman azınlıktan” söz etmektedir. Sadece Batı Trakya’daki azınlıkla sınırlandırmamaktadır. Eğer böyle bir sınırlandırma söz konusu olsaydı, seyahat özgürlüğü ile de bağdaşmaz nitelikte olacaktı ve bu da kabul edilebilir nitelikte değildir.

Yunanistan tarafından kabul edilen 3647 sayılı ve 2008 tarihli vakıflar yasasının 11. maddesinde vakıf yöneticilerinin belirlenmesinde seçim öngörülmektedir. 11. maddede seçimlerin yapılış biçimleriyle ilgili olarak, gerekli uyarlamaların İçişleri, Kamu Yönetimi, Ekonomi ve Maliye, Dışişleri, Milli Eğitim ve Dinişleri Bakanlarının ortak kararlarıyla belirleneceği belirtilmektedir. Söz konusu vakıflar yasasının 20. maddesi gereği mevcut Vakıf Yönetim Kurullarının görevlerinin sona ermesiyle yani 30 Kasım 2008 tarihinde yürürlüğe girecektir. Fakat henüz yeni vakıf yöneticileri seçilmediğinden, “yenisi seçilene kadar eskisi görevine devam eder” hükmü nedeniyle atanmışlar henüz görevlerinin başındadır. 2010 yılının Mart ayına gelindiği halde Müslüman Türk azınlığı henüz kendi vakıf yöneticilerini seçememeleri, yasanın uygulanması yönünde harekete geçilmemesi düşündürücüdür. Bu durum karşısında İskeçe, Gümülcine, Dedeağaç/Dimetoka, İstanköy ve Rodos’ta Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanlığının önderliği ve denetiminde Cemaat Reisi ile vakıf yöneticilerinin daha doğru bir ifade ile vakıf mütevelli heyetlerini demokratik bir toplumda olması gerektiği gibi seçimlerin derhal yapılması gerekmektedir. Batı Trakya Türkleri Danışma Kurulu Başkanlığıda ve denetiminde Cemaat Reisliği seçimlerinin yapılmaması durumunda, bu hakların kullanılması bakımından Yunanistan’daki Türkler geç kalmış olabilirler. Yapılan seçimler neticesinde oluşturulacak olan mütevelliler ve Cemaat Reisleri ile seçilen Müftüler kendilerini seçen Müslüman Türk cemaat ile birlikte illerindeki atanmış vakıf yöneticilerini işgal ettikleri makamlardan/vakıflardan ve cemaat mülklerinden uzaklaştırmak üzere demokratik bir toplumda olması gerektiği gibi kamu düzenine, kamu güvenliğine aykırı olmamak koşuluyla, hukuka uygun bir biçimde harekete geçmeleri ve gerektiğinde barışçıl hak arama ve barışçıl protesto ve direnme hak ve yöntemlerinden de yararlanarak, -yerli ve uluslararası mahkemelere- Yunanistan’da iç hukuk yolları tüketilerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmaları gerekmektedir. Aynı durum Rodos, İstanköy ve Yunanistan’ın diğer bölgelerindeki cemaat mülkleri ve vakıfları bakımından da uygulanmalıdır.

Sonuç olarak, 2008 yılında 3647 sayılı vakıflar yasası kabul edildi. Yasada seçim öngörüldüğü halde Yunanistan, yasanın uygulanması konusunda gerekli adım ve işlemleri yapmamaktadır. O halde Yunanistan’daki Türkler cemaat ve vakıf mülklerindeki işgali sona erdirmek için harekete geçmeli ve Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanlığı önderliği ve denetiminde seçimleri yapmalıdır. Ardından da mevcut işgali sonlandırmalıdır.

c) Eğitim ve Öğretim Sorunları

Batı Trakya’daki Azınlık Okulları, Türkiye ile Yunanistan arasında akdedilen yukarıda saydığımız antlaşmalar gereği Yunan Devletinin Mülkiyetinde değildir. Okullar azınlığın kendisi tarafında seçilen encümenler tarafından yönetilmekte, öğretmenlerin maaşları vakıf gelirlerinden karşılanır, yetmediği takdirde veliler tarafından ödenmektedir. Başka bir deyişle özerktirler. Bunların hepsine Yunan Devleti tarafından tek taraflı olarak son verildi ve yavaş, yavaş okullara Selanik Özel Pedagoji Akademisinden (SÖPA’dan) mezun olanlar Yunanistan devletinin memuru statüsünde atandılar. Okullar bu şekilde Yunan Devletinin mülkiyetine geçerken, eğitim kalitesi düşerek, öğrenciler Türkçe ve Yunanca öğrenememe durumu ile karşı karşıya kaldılar. Batı Trakya’daki, daha doğru bir ifade ile Yunanistan’daki Türklerin eğitim ve öğreniminde yarattığı sorunların ortadan kaldırılması için SÖPA’nın kapatılması gerekmektedir.
Günümüzde Yunanistan yönetimleri, ne yeni okulların açılmasına ne de Türkiye Üniversitelerinden mezun olan Yunanistan uyruklu anasınıfı, ilkokul, ortaokul, lise öğretmenlerin göreve başlamalarına izin vermektedir. Batı Trakya bölgesindeki nüfusun yarısı Türk olmasına rağmen azınlığa ait sadece iki ortaokul ve lise bulunmaktadır. Oysa Rodos, İstanköy, Atina, Selanik, Tiva, Ptolemaida gibi yerlerde Müslüman Türkler yaşamasına rağmen azınlık okulları bulunmamaktadır. Oysa yukarıda saydığımız antlaşmalar gereği buralarda da Türkçe eğitim verecek azınlık okulları açma hakları vardır. Batı Trakya Türkleri Danışma Kurulu Başkanlığı önderliğinde ve denetiminde buralarda okulların açılması zorunluluk arz etmektedir. AB üyesi Yunanistan, Yunanistan’ın taraf olduğu uluslararası antlaşmalarla statüsü ve varlığı belirlenmiş azınlığın iki dilli (Türkçe ve Yunanca) azınlık kreş, anaokulu, ilköğretim, lise açmasına izin vermemektedir. AB üyesi Yunanistan uyruğundaki Müslüman Türkler hukuken azınlık statüsünde oldukları AB üyesi Yunanistan’da kendi ana dillerinde eğitim ve öğrenim imkânlarından bilinçli ve sistematik bir biçimde mahrum bırakılmaktadır. Yukarıda Başmüftülük, Müftülükler ve vakıflar konularında yapılması gerekenlerin aynılarının okul mütevelli heyetlerinin seçimi ve ihtiyaç duyulan yeni okulların açılmaları, Türkiye üniversitelerinden mezun olmuş öğretmenlerin azınlık okullarında istihdamı konularında barışçı protestolarını, itirazlarını ortaya koymalıdırlar.
1913 tarihli Atina Barış Antlaşmasının 3 Numaralı Protokolü incelendiğinde 6. fıkrasında aynen şunlar yazmaktadır: “6. Kadı – Müftü yani dini hukuku başka bir deyişle şeriat hukukunu bilen din adamları yetiştirmek üzere bir özel kuruluş (okul) açılacaktır.”

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği gündeme gelince “Heybeliada Ruhban Yüksek Okulu”nun açılması da hemen gündemi işgal etmektedir. 1913 tarihli Atina Antlaşmasının 3 Numaralı Protokolü gereği Yunanistan’da açılmış olması gereken, aynı statüdeki Yunanistan’daki Türklerin okulundan/okullarından söz edilmemektedir.


SONUÇ

Yunanistan’daki Türklerin hukuki statüsünü 1881 İstanbul, 1913 Atina, 1920 Sevr ve 1923 Lozan Antlaşmaları düzenlemektedir. Bu nedenle bu antlaşmaların iyi bilinmesi ve yorumlanması gerekmektedir. Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Protokolleri ile Yunanistan’ın taraf olduğu diğer antlaşmalar ile Yunan ulusal hukuku ve içtihatları da iyi bilinmeli ve yorumlanmalıdır. Yunanistan’daki Türkler, Batı Trakya Türkleri Danışma Kurulu önderliği ve denetiminde harekete geçerek, İskeçe ve Gümülcine’de seçtikleri mevcut Müftüleri gibi Dedeağaç/Dimetoka, Rodos, İstanköy, Atina, Tiva, Ptolemayida gibi Müslüman Türklerin yaşadığı yerlerde de Müftü seçimlerini yapmaları ve bu seçilmiş Müftülerin de bir araya gelerek kendi aralarından birisini Başmüftü olarak seçmeleri ve ardından da Brüksel’de de bir büro açmaları artık adeta bir zorunluluktur. Bu işlemler 1913 tarihli Atina Barış Antlaşması çerçevesinde yapılmalıdır.

Seçilen İskeçe, Gümülcine ve Dimetoka Müftüleri, kendilerini seçen cemaat ile birlikte işgal altındaki Müftülüğe giderek, Yunan hükümetince atanan sözde Müftüyü, Müftülük kurumundan uzaklaştırmalıdır. Türkler, şiddete başvurmadan hukuka uygun ve demokratik yöntemlerden yararlanarak kendi kurum ve kuruluşlarına sahip çıkmalıdır. Gerektiğinde hem ulusal hem de uluslararası yargı yoluna başvurmalıdır.

Vakıflar meselesinde de Müftülükler konusuna benzer bir yöntem izlenmelidir.

Yukarıda Başmüftülük, Müftülükler ve vakıflar konularında yapılması gerekenlerin aynılarının okul mütevelli heyetlerinin seçimi ve cemaat ile birlikte yeni okulların açılmaları, Türkiye üniversitelerinden mezun olmuş öğretmenlerin azınlık okullarında istihdamı konularında barışçı protestolarını, itirazlarını ortaya koymalıdırlar.

Yunanistan’daki Türk azınlığı, Batı Trakya Türkleri Danışma Kurulu önderliği ve denetiminde harekete geçerek, Cemaat Reisi vakıf mütevelli heyetlerinin seçimleri yapılmalı ardından da Yunan Devletinin atadığı sözde vakıf yöneticileri, vakıf yönetiminden uzaklaştırılmalı, seçimle işbaşına gelen mütevelli heyetleri vakıfların yönetimine başlamalıdır. İtirazla karşılaşınca demokratik bir toplumda olması gerektiği gibi kamu düzenine, kamu güvenliğine aykırı olmamak koşuluyla hukuka uygun bir biçimde harekete geçmeleri ve gerektiğinde barışçıl hak arama ve barışçıl protesto ve direnme hak ve yöntemlerinden de yararlanarak -yerli ve uluslararası mahkemelere- Yunanistan’da iç hukuk yolları tüketilerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmaları gerekmektedir.

Yunanistan’daki Türk azınlığın ve ileri gelenlerin sorunları dile getirmenin yanında barışçı fiili (de facto) uygulamalara ve gerektiği zaman ulusal ve uluslararası yargı yoluna başvurmaları gerekmektedir. İskeçe Türk Birliği davası örneğinde olduğu gibi.

Dünya değişti yeni koşullar, yeni strateji ve çözümleri gerektirir oldu. Mevlana’nın da dediği gibi; “Dünle beraber gitti ne varsa cancazım, Bugün artık yeni şeyler söylemek lâzım.” Evet günümüzde sadece söylemek, şikâyet etmek yetersizdir, aynı zamanda Yunanistan’daki Türkler inisiyatif alarak, yerine göre hukuka uygun bir biçimde de facto uygulamalara da başvurmalıdırlar. Zira hak verilmez alınır.

_________________________________
* Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Devletler Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. E-posta: turgay.cin@ege.edu.tr
1 Yunanistan Yargıtay’ının 1980 yılında 1723 sayılı (1723/1980) “Müftülerin Yargılama Yetkisi” ile ilgili verdiği bir kararının konumuzla ilgili bölümünün Yunancadan Türkçeye çevirisi aynen aşağıdaki gibidir; “... Yunanistan’da oturan Yunan uyruklu Müslümanlara belli bazı hukuki ilişkilerinde kutsal İslâm yasalarının uygulanmasının nedeni; Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 2 Temmuz 1881 Sözleşmesi ile a) 1 / 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması (11. madde), b) 1920 Sevr ve c) 1923 Lozan Antlaşmalarıdır. Bütün bu antlaşmalar da sırasıyla şu Kanun Hükmünde Kararnamelerle onaylanmıştır: Ξ Λ Ζ’ sayı ve 11 Mart 1882 tarihli (maddeler 3. ve 8.), Δ Σ Γ’ sayı ve 14 Kasım 1913, 29 Eylül / 30 Ekim 1923 (14/1 madde) ve 25 Ağustos 1923 (42. ve 45. maddeler)...” Bu kararın çevirisi için bkz. CİN, T.: Yunanistan’daki Türk Azınlığın Hukuki Özerkliği (Müftülük Meseleleriyle İlgili Yunan Yargıtay ve Danıştay Kararları ve Diğer Belgeler), Orionkitabevi, Ankara 2009, s. 194.
2 Μουσείο Μπενάκη, Αρχείο Ελ. Βενιζέλου 173, “Συνομιλίαι των πρωθυπουργών και των υπουργών των Εξωτερικών της Ελλάδας και της Τουρκίας κατά τας συσκέψεις της 5ης και 6ης Οκτωβρίου 1931” φακ. 61, έγγρ. 16, σελ. 7.; ΑΝΑΣΤΑΣΙΑΔΟΥ, ΙΦ. ( ANASTASİADU, İF.).: Ο Βενιζέλος και το ελληνοτουρκικό σύμφωνο φιλίας του 1930 (O Venizelos ke to ellinoturkiko simfono filias tu 1930: Venizelos ve 1930 Yunan-Türk Dostluk Anlaşması), Filippoti Yayınları, 1982. s. 80, 81.; ΧΑΤΖΗΒΑΣΙΛΕΙΟΥ, Ε. (HACİVASİLİU, E.).: Ο Ελευηέριος Βενιζέλος, η ελληνοτουρκική προσέγγιση και το πρόβλημα της ασφάλειας στα Βαλκάνια, 1928 – 1931 (O Eleftherios Venizelos, i ellinoturkiki proseggisi ke to provlima tis asfalias sta Valkania: Eleftherios Venizelos, Yunan-Türk yakınlaşması ve Balkanlarda Güvenlik Sorunu), IMXA, Selanik 1999, s. 31.; ΚΤΗΣΤΑΚΗΣ. Γ. (KTİSTAKİS, G).: Ιερός νόμος του ισλάμ και μουσουλμάνοι Ελλήνων και Ελληνίδων μουσουλμάνων (ieros nomos tu İslâm ke Musulmani Ellines Polites: Kutsal İslâm Yasaları ve Yunan Vatandaşı Müslümanlar), Sakkula Yayınları, Atina – Selanik 2006, s. 9 ve 106.; CİN, s. 81.
3 Bkz. Υπ. Εζωτερικών Αθήνα, 12.6.1925, Ιστορικό Αρχείο ΥΠΕΞ, Φ. 1927, 93.3 (Dışişleri Bakanlığı Atina, 12.6.1925, Dışişleri Bakanlığı Tarih Arşivi, Φ. 1927, 93.3.).; Ayrıca bkz. “Ο Μουφτής ως δικαστής, Επ’ ευκερία της μελέτης του Γιάννη Κτιστάκι (O Muftis os dikastis, Ep’ evkeria tis meletis tu Gianni Ktistaki: Yargıç Olarak Müftü…)” http://www.kemo.gr/index.php?sec=show&item=95 (19.02.2009).; CİN, s. 63.
4 Metinde 6. maddeden söz edilmektedir. Oysa doğrusu 9. maddedir.
5 Bkz. Yunanistan Danıştay’ının 1333 sayı ve 2001 (1333/2001) tarihli kararının 14 numaralı gerekçesi ile 466 sayı ve 2003 (466/2003) tarihli kararın 13 numaralı gerekçesi.


KAYNAKLAR

ΑΝΑΣΤΑΣΙΑΔΟΥ, ΙΦ. ( ANASTASİADU, İF.).: Ο Βενιζέλος και το ελληνοτουρκικό σύμφωνο φιλίας του 1930 (O Venizelos ke to ellinoturkiko simfono filias tu 1930: Venizelos ve 1930 Yunan-Türk Dostluk Anlaşması), Filippoti Yayınları, 1982.

CİN, T.: Yunanistan’daki Türk Azınlığın Hukuki Özerkliği (Müftülük Meseleleriyle İlgili Yunan Yargıtay ve Danıştay Kararları ve Diğer Belgeler), Orionkitabevi, Ankara 2009.

ΧΑΤΖΗΒΑΣΙΛΕΙΟΥ, Ε. (HACİVASİLİU, E.).: Ο Ελευθέριος Βενιζέλος, η ελληνοτουρκική προσέγγιση και το πρόβλημα της ασφάλειας στα Βαλκάνια, 1928 – 1931 (O Eleftherios Venizelos, i ellinoturkiki proseggisi ke to provlima tis asfalias sta Valkania: Eleftherios Venizelos, Yunan-Türk Υakınlaşması ve Balkanlarda Güvenlik Sorunu), IMXA, Selanik 1999.

ΚΤΗΣΤΑΚΗΣ. Γ. (KTİSTAKİS, G.).: Ιερός νόμος του ισλάμ και μουσουλμάνοι Ελλήνων και Ελληνίδων μουσουλμάνων (ieros nomos tu İslâm ke Musulmani Ellines Polites: Kutsal İslâm Yasaları ve Yunan Vatandaşı Müslümanlar), Sakkula Yayınları, Atina – Selanik 2006.

Yunanistan’ın taraf olduğu antlaşmalar:

2 Temmuz 1881 Tarihli Antlaşması.

14 Kasım 1913 Tarihli Atina Barış Antlaşması ve Protokolü.

1920 Tarihli Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına İlişkin Sevr Antlaşması.

1923 Tarihli Lozan Barış Antlaşması.

Μουσείο Μπενάκη, Αρχείο Ελ. Βενιζέλου 173, “Συνομιλίαι των πρωθυπουργών και των υπουργών των Εξωτερικών της Ελλάδας και της Τουρκίας κατά τας συσκέψεις της 5ης και 6ης Οκτωβρίου 1931” φακ. 61, έγγρ. 16, σελ. 7.

Υπ. Εζωτερικών Αθήνα, 12.6.1925, Ιστορικό Αρχείο ΥΠΕΞ, Φ. 1927, 93.3 (Dışişleri Bakanlığı Atina, 12.6.1925, Dışişleri Bakanlığı Tarih Arşivi, Φ. 1927, 93.3.).

“Ο Μουφτής ως δικαστής, Επ’ ευκερία της μελέτης του Γιάννη Κτιστάκι (O Muftis os dikastis, Ep’ evkeria tis meletis tu Gianni Ktistaki: Yargıç Olarak Müftü…)” http://www.kemo.gr/index.php?sec=show&item=95 (19.02.2009).

Yunanistan Yargıtay’ının 1980 yılında 1723 sayılı (1723/1980) “Müftülerin Yargılama Yetkisi” ile ilgili verdiği karar.

Yunanistan Danıştay’ının 1333 sayı ve 2001 (1333/2001) tarihli kararı.

Yunanistan Danıştay’ının 466 sayı ve 2003 (466/2003) tarihli kararı.
GALERİ