ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Yunan Basınından Haberler

18.05.2006
Eleftheri Thraki - Dedeağaç

17 Mayıs 2006

Bayan Karahasan nedeniyle ağaçlara bakmaktan ormanı göremiyoruz. Peki ağaç ne? Ne olacak? Herkesin bildikleri!


Anamuhalefet liderinin bu hareketinin sadece sansasyona yönelik olduğu... Her Yunan vatandaşının seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu... Bayan Karahasan'ın seçilme olasılığının, Türk - Yunan ilişkilerini etkileme olasılığı... PASOK'un, süper valilikler sistemini "Müslüman" valilerin seçilmesini engellemek için getirdiği gerekçesi...

Ne var ki, ağacın arkasında geçen yıllardaki tüm hükümetlerin hatalarının gizlendiği büyük bir orman var. Bu hatalar "Müslüman" azınlığın tamamının Türk propagandasına kayıtsız şartsız teslim olmasına neden oldu. Aslında (Batı) Trakya azınlığının "Türk kökenliler", "Pomaklar" ve "Çingeneler" tarafından meydana geldiği gerçeğini unutuyoruz. Oysa söylediğimiz gibi bu bir gerçek.

Yunan hükümetlerinin politikaları nedeniyle (Batı) Trakya "Müslümanları" çoğunlukla Meriç nehrinin doğusuna "göz kırpan" bir bilince sahip oldular! Aslında bu vereceğimiz örnek bile Yunan hatalarının büyüklüğünü gösterebilir:

10-11 yıl kadar önce bir hemşerimiz "Pomakça"-Yunanca ve Yunanca-"Pomakça" bir sözlük hazırlamıştı. Bu sözlük ne oldu? Çoğunluğu "Pomaklar"ın oluşturduğu azınlık okullarına dağıtıldı mı? Olayı özetlemek gerekirse, "Pomak" ve "Romanlar"ın farklılıklarını idrak ederek, kulaklarını Türk propagandasına kapamaları için neler yapılmıştır? Ancak hâlâ zaman vardır.

Sayın İlhan Ahmet'e gelince; adıgeçen eğer Türk olduğunu açıklamışsa, milletvekilliği makamından istifa etmeli ve Türk parlamentosunda bir yer elde etmek için hazırlıklara başlamalıdır.

F. Hronopulos




Eleftheri Thraki – Dedeağaç

16 Mayıs 2006

"POMAKLARA" DİKKATLİ DAVRANSAYDIK...


Yorgos Papandreu İskeçe-Kavala-Drama Genişletilmiş İller Başkanlığına aday olarak "Pomak" kökenli avukat Gülbeyaz Karahasan'ı aday gösterdi. PASOK Başkanının bu seçiminin nedenleri ne olursa olsun, bunu eleştirenleri olduğu kadar, Yunan toplumunu da onurlandırdığı pek söylenemez.

Sayın Karahasan'ın dinen "Müslüman", "Pomak" kökenli bir Yunanlı olması, Ankara'nın Yunan karşıtı planlarına tamamen ters düşmektedir. Aksine, bahsekonu adaylık (Batı) Trakya'da Türkiye'nin göstermek istediğinin hilafına, Türk olmayan 35.000 "Pomak" olduğunu ortaya sermektedir.

"Pomaklar", Kuman, Peçenek veya Büyük İskender'in ordusundan gelen, değerli bir halktır. "Pomaklarla", Afganistan'da yaşayan ve Büyük İskenderin ordusuyla geldikleri belirtilen Kalaslar arasında giyim, gelenek ve görenekler konusunda şaşırtıcı benzerlikler olduğu belirtilmiştir.

Bunun yanında, "Pomaklar" Bizans İmparatorluğuna bağlı bir halktı ve Hristiyanlığı da kabul etmişlerdi. Bahsekonu halk, 15-17. yy. arasında Türkler tarafından İslamlaştırıldı. "Pomaklar", Türkçeyle ilgisi olmayan kendilerine has bir diyalekt ile konuşmaktadırlar. Yunanlı siyasetçilerden çoğu uzgörüşten yoksun ve milli çıkarlara aykırı bir yol izlemiş olsalar da, bu insanların çoğu kendilerini hala Yunanlı hissetmektedirler.

Siyasetçilerimiz, "Pomakların" okullarında Yunanca dersini mecburi kılmak, kamu kurumlarında onları işe alarak "Pomaklarla" Yunanlıların birleşmesini hedeflememişler, aksine onları sadece Türk dilini öğrenmek zorunda bırakmışlar, kendilerini de Hristiyanlardan bariyerlerle ayrımışlardır. Demek istediğimiz şudur: "Pomaklar" serbestçe gezerken, "Pomak" köylerini ziyaret etmek isteyen Hristiyanlar, polisten özel izin almak zorunda bırakılmışlardır.

Elbette, özel ateşli bir vatansever olan işadamı Prodromos Emfiyecoglu, övgüye değer bir şahsi teşebbüsle, "Pomakları" manevi ve milli açıdan kucaklamıştır. Adıgeçen, sayıları 17.000 cıvarında olan (Batı) Trakya "Çingenelerini" de Yunanlılaştırmak için çalışmıştır.

Emfiyecoglu bunun yanıdna "Pomakça" gramer kitabı ve "Pomakça" kolay okunabilir kitaplar da yayımlamış, çok sayıda ziyaret, konferans, kutlama gibi milli faaliyet sayılabilecek etkinliklerle, Yunanlılar ve "Pomakların" arasındaki ilişkilerin daha da sıkı bir hale gelmesi için yoğun çaba sarfetmiştir.

Kısacası, Emfiyecoglu Yunan devletinin yapmadıklarını yapmıştır.

Ne var ki, Emfiyecoglu'nun bu çabaları Yunan devletinin (Batı) Trakya'daki temsilcileri tarafından desteklenmek şöyle dursun, kâr amaçlı olduğu söylenerek kösteklenmiş, bu sebeple de, başka işadamları adıgeçenin yolunu izlememişlerdir.

Lozan Antlaşması çerçevesinde 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Türk ve Yunan nüfuslarının mübadelesi anlaşmasının 2. maddesinde Türk değil, "Batı Trakya'da yaşayan Müslümanlar" ve İstanbul'daki "Hellenler" ibareleri yer almaktadır.

Esasen 1954 yılına kadar "Türk" ya da "Türk dernekleri" tabirleri de yoktu. "Müslümanlar" kendi derneklerini ve okullarını "Müslüman" derneği ya da okulu olarak tanımlıyorlardı. Dönemin (Batı) Trakya Genel Valisi olan G. Fessopulos "Müslüman" azınlığın okul ve derneklerini ve bunun yanında Türk kökenli cemaatleri de Türk adını almaya zorladı.

Ankara, o günden beri konudan istifade etmekte ve Lozan Antlaşmasında belirtilen "Müslüman" tanımlamasının aksine, (Batı) Trakya'da bir Türk azınlığından söz etmektedir.

Bu arada, Gülbeyaz Karahasan'ın süper vali olabilmesi için, İskeçe, Kavala ve Drama illerinden PASOK listesinin kazanması gerektiğini belirtelim. Bunun anlamı, süper valinin tek başına ve dolaysız bir biçimde değil de, yukarıda belirtilen illerde valilerin ve süper valilerin birlikte seçilecek olmalarıdır. Eğer bu üç ilde YDP'nin oyları PASOK'un oylarından fazla olursa, YDP'nin valileri ve süper valisi seçilecektir.

Bahsekonu süper vali ve valilerin seçim sistemi ise PASOK döneminde getirilmiştir. Tüm bu verilere bakıldığında, Sayın Karahasan'ın Yunanlılık bilincine sahip olduğu ispat edilirse, Papandreu'nun seçiminin övgüye değer olduğu söylenebilecektir.

V. A. Kokkinos




Embros - İskeçe

12 Mayıs 2006


AZINLIK NEDEN BASKI ALTINDA?

PASOK Başkanı Yorgos Papandreu'nun "Müslüman" bir bayanı süper valiliğe aday göstermesi, yasalar ve haklar önünde eşitlik ve bölgedeki "Müslüman" hemşerilerimizin eşitlik ilkelerinden yararlanmaları kisvesi altına gizlendi.

Elbette esas ilginç nokta ise, bir zamanlar Dışişleri ve Eğitim Bakanlıkları makamlarında oturmuş bir kişi olan adıgeçen siyasi partinin başkanının, "Müslüman" hemşerilerimizin temel hak ve hürriyetlerden yararlanamıyor olduklarını belirtmesi, bahsekonu adaylıkla ise, nihayet "Müslümanlar" ve Hristiyanlar arasındaki "ayırıcı çizgilerin" aşıldığını ifade etmesidir.

Bu bağlamda, olayın daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye ve Yunanistan'daki azınlıkların korunması ve bunlara mensup kişilerin haklarının güvence altına alınmasıyla ilgili verilerin gözönüne serilmesi iyi olacaktır.

Lozan Konferansı sonucu 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan anlaşma metni mütekabiliyet, azınlıkların nüfus dengesi ve dini özelliği gibi üç ilkeye dayanmaktadır.

Mütekabiliyet, Türkiye'deki Yunanlı Ortodoksların dil, din ve eğitim haklarını güvence altına alan 37 - 44. maddeler ve bunlara karşılık, (Batı) Trakya'daki "Müslümanların" aynı haklardan yararlanacağını öngören 45. maddede ortaya konmaktadır.

Nüfus dengesi, azınlıkların korunması için iki azınlık grubunun nüfuslarının denk olmasını belirlemektedir.

Son olarak, azınlıkların dini özelliği, Türkiye'nin bugünkü "Türk azınlığı" terimini dayatmak istemesinin aksine, Türk tarafının ısrarları sonucu 15 Aralık 1922 tarihindeki alt komisyon toplantısında belirlenmiş olup, Osmanlı dönemindeki "millet" sistemine dayanmaktadır.

Türkiye, 3 nedenden dolayı (Batı) Trakya'daki azınlık meselesini ortaya atmaktadır. İlk neden stratejik olup, bahsekonu bölgenin Türk devletine katılması yönündeki Kemalist "ipotekle" ilgilidir.

İkinci neden, Türkiye'nin Yunanistan aleyhine tahrikleri konusunda hedef ve uluslararası kamuoyunu yanıltmak için yapmış olduğu bir harekettir.

Üçüncü ve son neden ise, psikolojik temele dayanıyor olup, esas amacı azınlığın siyasi açıdan kontrolünü amaçlamaktadır.

Son 20 yıl zarfında Yunan Trakyası üzerinde emelleri olan bazı derneklerin Türkiye'deki faaliyetlerinde bir artış vardır ve bu dernekler içinde en önemlisi Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği'dir. Bahsekonu dernek, siyasi ve askeri şahsiyetler tarafından desteklenmektedir.

2000 yılının Temmuz ayında, dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, İtalyan "La Stampa" gazetesine vermiş olduğu demeçte, Batı Trakya'da Türk halkının yaşadığını ifade etmiştir. Kullanılan kelime cemaat veya azınlık değil, "halktır". Hukuk ve siyaset bilimine göre halk, bir devletin temel unsurunu teşkil eder. Bu durumda, "halk" teriminin kullanılmasının nedeninin, bir özerklik statüsü için hazırlık olduğu sonucuna varıyoruz. İnsan, acaba Atina "Türk - Yunan dostluğu" için canını dişine takmışken, Ankara'daki bazı kişilerin (Batı) Trakya ile ilgili başka emelleri mi var diye düşünmeden edemiyor.

Bunun yanında, Türkiye Başbakanı Erdoğan, "Ekümenik" Patrik Bartholomeos'un kendisini ziyareti sırasında, en önemli konunun Batı Trakya "Türklerinin" hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi olduğunu belirtirken, geçen hafta da "Müslüman" hemşerilerimizin dini özgürlüklerinin ihlal edildiği açıklamaları yapıldı.

Şimdi, akla hayale gelmeyen ödeşme talepleri ile Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosluğu ve patronlarının sefil çabalarını yalancı çıkaran bazı istastik bilgilerine göz atalım:

Bilindiği gibi İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada "Ortodoks Hellen" azınlığı ile (Batı) Trakya "Müslüman" azınlığı gayrımübadil olarak mübadele dışı tutuldular. Antlaşma her ne kadar nüfus açısında bir denge öngörüyor olsa da, Ankara, Antlaşmanın imzalandığı sırada sayısı daha fazla olan "Ortodoks Hellen" azınlığı ortadan kaldırmayı başardı. Bahsekonu azınlıktan bugün sadece, çoğu da yaşlı kişiler olmak üzere İstanbul'da 3.000, Gökçeada'da 400, Bozacaada'da 150 kişi kaldı.

Bu arada 1925 yılında toplam Batı Trakya nüfusunun sadece % 27'sini oluşturan "Müslümanlar", bugün çok daha yüksek bir orana sahiptirler. "Müslüman" nüfusun artma oranı her ne kadar Hristiyanlardan fazla olsa da abartılı değildir.

Türkiye, Almanya ve Hollanda gibi ülkelere verdiği dış göçe ve iç göçe rağmen, azınlığın nüfusu 100.000 sayısında sabitlenmiş gibidir. Bahsekonu azınlığın toplam nüfusa oranı Rodop ilinde % 40, İskeçe ilinde % 35'i ciddi derecede aşarken, Evros ilinde ise %5 oranındadır.

"Baskı altındaki" "Müslüman" azınlık bugün parlamentoya "Müslüman" milletvekilleri gönderiyor, dini vecibelerini özgürce yerine getiriyor. Bunun yanısıra 3 (tayinli) Müftü ve 400 de dinadamına sahiptir.

Ayrıca 2341/95 ve 2413/96 sayılı yasalarla "Müslüman" çocukların eğitim hakları da güvence altına alınmıştır. Azınlık eğitim ihtiyaçlarına karşılamak için 235 ilkokul ve 4'ü tamamen "Müslüman" nüfuslara hitap eden 5 ortaokul (metinde aynen), 2 lise ve 1'i Şahin (Ehinos), diğeri de Gümülcine'de olmak üzere, 6 yıllık kilise okullarıyla denk olan 2 medrese faaliyet göstermektedir.

Anılan okulların ders kitapları Türkçe olup Pedagoji Enstitüsü tarafından onaylıdır ve tüm bölgede 1 öğretmene 25 öğrenci düşerken, azınlık okullarında 1 öğretmene 12 öğrenci düşmektedir. Bunun yanında Yorgos Papandreu'nun Milli Eğitim Bakanlığı sırasında bu çocukların üniversitelere girişlerini kolaylaştırmak için % 0,5'lik kontenjan getirilmiştir. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde "Müslüman Çocukları Eğitim Programı" ve "(Batı) Trakya Öğrenci Grupları Kültürlerarası Destek Programı" gibi programlar yürütülmektedir.

Rodop dağlarında yaşayan "Pomaklar" için ise, Arapça Kur'an eğitimi de veren Yunanca ortaokullar vardır. Kısa süre önce "Pomakça" sözlüğü ve bunun yanında "Pomakça" ilkokul okuma kitapları ve "Pomakça" masallar da yayımlanmıştır. Bu çabalar, UNESCO kararları çerçevesinde olup, yazısı olmayan "Pomak" diyalektini Yunan alfabesiyle kurtarmayı amaçlamaktadır.

Bu arada, "Pomakça" diyalektinin kurtarılması için Türkiye'nin Latin, Bulgaristan'ın da Kiril alfabeleriyle destek vermeleri gerektiğini, ancak Türkiye'nin "Pomakları" Türk etnik karakteristiklerine sahip Türk kökenliler olarak tanımladığını da belirtmemiz gerekir. İskeçe iline bağlı belediyelerden birinin belediye başkanı olan bir "Müslümanın", "Pomakların" eğitim gördükleri okullara Türkçe dersinin de koyulması talebi de unutulmamalıdır.

İletişim konusuna gelince, Yunan radyosunda Türkçe programların olduğunu, 5 azınlık radyo istasyonun bulunduğu ve 10 Türkçe gazetenin yayımlandığını belirtmek yerinde olacaktır.

Bütün bunların yanında, Yunan devletinin, geçmişte sözde Yunan acımasızlığına maruz kalmış "masum kurbanlar" olarak Türk devletince istismar edilen bir vatansızlar "kastı" oluşmasına neden olan Yunan Vatandaşlık Yasasının 19. maddesini de yürürlükten kaldırdığını eklememiz gerekir. İşin esas acı yanı, Türk devletinin birkaç istisna dışında, Batı Trakyalı "Müslümanlara" Türk vatandaşlığı vermemesinden dolayı, bu kişilerin Yunanistan'a dönmek zorunda kalmalarıdır.

Lozan Antlaşmasıyla İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada'da kalan "Hellenlerin" sayısı 250.000 olmasına rağmen, bugün geride kalanların sayıları 2.500'ü aşmamaktadır. Mütekabiliyet ilkesine göre Batı Trakya "Müslümanlarının" bugünkü sayılarının 868 (1923 yılındaki nüfusa göre 86.793:100) veya 1.100 (1993 yılındaki nüfusa göre 110.000:100) kişi olması gerekmektedir.

Dolayısıyla PASOK Başkanının açıklamaları tüm (Batı) Trakyalıları üzmekte ve bir karmaşa yaratmakta ve bu bağlamda Türkiye'nin bölgemizde yaşayan "Müslümanlar" aleyhine yürüttüğü politikayı haklı çıkararak, Türkiye'ye bu olayı siyasi açıdan istismar etme fırsatı sağlamaktadır.

Esasen Türk basını bu sempatik "Müslüman" süper vali adayı bayanı bir Türk olarak tanımlamaktadırlar. Aslında bu son derece ciddi bir ihlaldir ve milli açıdan gayet önemlidir. Papandreu, muhtemelen hiçbir İslami ülkede olmadığı kadar hak ve özgürlüklerden yararlanan "Müslüman" hemşerilerimizle ilgili gerçekleri çarpıtmaktadır.

"Müslüman" hemşerilerimiz tam bir özgürlük rejimi çerçevesinde, Hristiyanlarla eşit bir biçimde tüm kişisel haklardan yaralanarak (Batı) Trakya'nın ekonomik ve sosyal yaşamına katılmakta ve bu bağlamda bölgenin kalkınmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu kişiler, örf ve ananelerini devam ettirebilmek amacı güden folklor ve kültür derneklerine de sahiptirler. İnsan, bütün bu belirtilenlerden sonra günlük hayatın alanlarından istifade edemedikleri konusunda şaşırıp kalmadan edemiyor.

Bir ara, bizim olduğumuz kadar, "Müslüman" hemşerilerimizin de Atina'dan bazı siyasetçilerin gerçek yüzlerini görmesi gerekir. Azınlığın, bölgemizin koruyucusu olması yönünde dinamik bir şekilde gelişmesine izin verilmelidir. Esasen, azınlığın ezici bir çoğunluğu bu bölgeyi sevmekte, bu bölgenin gelişimini istemekte ve bu yönde düşünmektedir.


Avukat Nikos Sergenlidis