ABTTF
TR
HABER BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN Bülten İcon
Batı Trakya

Batı Trakya Yunan Basınından Haberler

06.07.2006
Paratiritis – Gümülcine

23 Haziran 2006


PASOK eski Başkanı ve eski başbakanlardan Andreas Papandreu'nun en yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Kostas Laliotis'in açıklamalarına göre, Türkiye, Yunanistan'ın Ege üzerindeki haklarını sistemli olarak reddediyordu ve Trakya'yı da Kıbrıslaştırmaya çalışıyordu.

Bugün, 17 yıl önce bir dizi Yunan milletvekilinin Meclise sunduğu ve Meclis eski Başkan Vekillerinden Panayotis Kritikos'un açıkladığı gizli raporu yayımlıyoruz. Bahsekonu rapor, 1383 protokol numarası ve 25 Aralık 1989 tarihli olup, "gizli" ibaresini taşıyor. Raporda, sosyalist blok ve SSCB'nin yıkılışı ile ilgili görüşler yer alsa da, Trakya hakkında görüşler de var.

Raporun şu bölümü hayli ilginç:

"1990'lı yılların en önemli özelliği mevcut olan ve olmayan dini ve milli azınlıklar çerçevesinde yaşanacak olan tırmanma olacaktır. Yunanistan ise büyük milli konularda bir gerginlik yaşayacaktır.

Türkiye ekonomi, sanayi, kültür, demografi açısından geliştikçe, Türkçülük ve İslamcılık gelişecek, dolayısıyla yaşam alanı arayacaktır. Bahsekonu yaşam alanı ise, Ege, Kıbrıs, Batı Trakya ve Bulgaristan'ın bir bölümüdür. Batı Trakya'daki "Müslüman" nüfus, komşu ülke Türkiye tarafından ön plana sürülecektir. Faaliyetleri sadece milletvekilliğiyle sınırlı kalmayan Sadık Ahmet başta olmak üzere "parlamentodaki temsil" geride gibi gözükse de devamlı bir "çıban" olacaktır.

Batı Trakya'daki milli tehditle başa çıkmak için şimdiden milli bir strateji belirlenmesi gerekmektedir. Komşu ülkeyle (Bulgaristan) ortak bir tutuma ihtiyaç vardır."

Peki Papandreu çalışma arkadaşlarının söyledikleriyle ilgili bu konularda ne yaptı? İşin gerçeği, pek çok azınlık mensubunun 1980'li yıllarda uygulanan sert politikadan bahsettikleri ve o yıllarla ilgili pek de hoş anılara sahip olmadıklarıdır.

Ancak bahsekonu rapordan bir yıl kadar sonra Kostas Miçotakis'e mal edilen, ancak PASOK Başkanı Papandreu'nun da onayına sahip olan isonomia - isopolitia'yı ilan edildi. Esasen Andreas Papandreu dönemin Cumhurbaşkanı Kostandinos Karamanlis başkanlığında toplanan liderler zirvesinde de önemli rol oynamıştı.

Andreas Papandreu, 1983 yılında da Gümülcine'nin kurtuluş etkinlikleri sırasında Gümülcine'ye gelmişti. Resmi geçit sırasında "filan azınlık okulu" dedikleri her seferde Papandreu'nun yüzü buruşuyordu. Hükümet Sözcüsü Marudas'ın yakınlarına açıkladığına göre, Papandreu bu "azınlık" meselesine kötü kızmış ve sorumluları bir güzel fırçalayarak, bu gibi hareketlerin Trakya "Müslümanlarını" yıllardan beri Ankara'nın kucağına ittiğini belirtmişti.

Bu arada o günlerde askeri bir C - 130 ile Gümülcine'ye gelen gazetecilere mihmandarlık yapan Savunma Bakanlığının sivil görevlilerinden biri, burası "falanca Türk köyü" diyor ve gazetecilere bazı yerlerde yapılacak olan camileri gösteriyor, ancak bunu engellediklerini, zira Valiliğin cami yapılacağını duyar duymaz oradan bir yol geçirdiğini ve inşaatı yıktırdığını söylüyordu.

Bu arada gazetecilere "Müsümanları" geceleri köylerinde kalmaya zorlayan meşhur bariyer de gösteriliyordu.

Görünen o ki Papandreu bunları bilmiyordu. Bilseydi tepkisi ne olurdu acaba?

Giannis Giankinis




Hronos – Gümülcine

1 Temmuz 2006


Trakya dışındaki gazetecilerin Trakya hakkında bilgili olmamaları affedilemez bir hata olarak nitelendiriliyor, ancak azınlığın bulunmadığı Kavala, Drama ve Dedeağaç gibi komşu şehirlerdeki gazetecilerin bu konudaki bilgisizlikleri, bazı şartlar altında olsa da, af bile edilebiliyor.

Esasen, Semadirek (Samothraki) adasındaki basın kongresinde meydana gelen bir olay çok şeyi anlatıyor. Kolonaki (Atina) kokonaları ve kibarcıkları, azınlığın Türk olarak adlandırılmasını isteyen ve Yunanlı basın mensuplarını ırkçılıkla suçlayan bir azınlık gazetecisine ("Ötüken" gazetesi sahibi İlhan Tahsin kastedilmektedir) büyük ilgi gösterdiler ve kendisiyle mülakat yapmak istediler. Bahsekonu gazeteci, yaptığı konuşmadan sonra büyük alkış da aldı.

Bir Yunanlı basın mensubu, azınlık mensubu gazetecinin Yunanca söylediklerini daha bir tercüme edip, sözkonusu kişinin azınlığın genelinin Türk olarak adlandırılmasını ve ırka dayalı olarak ayrılmamasını istediğini belirttiğinde, kendisine gayet saf bir şekilde, bunun ne mahsuru olduğu, bu insanların böyle istedikleri ve Türkçe konuşup Allah'a inandıklarından dolayı kendilerine Türk denilmesinin ne gibi bir sakıncası olacağı soruldu.

Tabii, kendilerine bu tezlerin, Ankara'nın Trakya üzerindeki emellerinin tezleri olduğu söylendiğinde de, bunu söyleyeni "esas Yunanlı" ve "Türkkıran" olarak tanımlamakta tereddüt etmediler. Bu kişiler esasen bu davranışlarıyla, Trakya'daki azınlığın yerel toplum tarafından baskı altında olduğu tezlerine destek oluyorlardı.

Ne diyelim ki? Ankara'nın Trakya üzerinde uzun vadeli emelleri olduğu, ortak yönetimi de, azınlık oyları için yalvar yakar olan kişiler sayesinde bir yere kadar oturttuğu her Trakyalı'nın malumu olduğu için, bu konuda gaflet içinde olanları Allah bildiği gibi yapsın diyoruz.

Bundan sonra ise Trakya'nın bağımsızlığı ve otonomisi istenecek, ancak bunun için de nüfussal üstünlük gerek. Bu ise tüm azınlık gruplarının birleştirilmesiyle elde edilecektir. "Pontusluların" bu bölgede dikiş tutturamamalarından dolayı neredeyse zil takıp oynayacak olan Gümülcine Türk Başkonsolosluğu ve Ankara ajanları da bu üstünlüğü elde etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Ankara ise, bu etnik Türk birliğinin hedeflerine ulaşmasına yeterli olmaması durumunda, bazı gafil ve sözde aydınların da destek verdiği 19. madde olayını da devreye sokmuş durumda. Bilindiği gibi, Yunan vatandaşlığını alarak nüfusu çoğaltmak için Türkiye ve Avrupa'da sıra bekleyen binlerce kişi var.

Lozan Antlaşması geçerliliğini yitirir veya aşılmış sayılırsa ve Yunanistan da bunu kabul ederse, mütekabiliyet ilkesi ve azınlığın "Müslüman" olarak tanımlanması da sona erer. Azınlık nüfusu çoğunluk nüfusunu aştığında, Trakya'yı karanlık günler bekliyor. O zaman Türkiye sadece Batı değil, çok daha büyük bir azınlık nüfusu barındıran Kuzey Trakya'nın da bağımsızlık ve otonomisini talep edecektir.

İşte, azınlığın Türk olarak adlandırılması için feryat edenler ve alkışlayan kişiler bunun farkında değiller. Bu kişiler belki de bölgemizden uzakta yaşadıkları, belki umurlarında olmadığı ya da belki de basın kongresi sayesinden bölgede günlerini gün edip "ırkçılık karşıtı" söylemlerle deşarj olmak istediklerinden dolayı böyle davranıyorlar.




Hronos – Gümülcine

4 Temmuz 2006

Gümülcine kiliselerinde çanlar matem havasında çalındı


Maronya-Gümülcine Metropoliti Damaskinos, "Bozkurtların" "Ekümenik" Patrikhaneye karşı son saldırıları vesilesiyle yaptığı açıklamada, Türk Hükümetinin uluslararası kamuoyunun tepkilerinden çekinerek aşırı uçlardaki bu mihraklara karşı bazı önlemler alacaklarını beklemelerine rağmen yanıldıklarını gördüklerini, Türk Hükümetinin "Bozkurtların" bu hareketlerini desteklemeye devam ettiğini belirtti.

Metropolit Damaskinos, Yunan devletinin bu konuda gösterdiği tepkinin ise gerektiği gibi olmadığını, tam aksine göstermelik olmaktan öteye gitmemesinin asıl acı veren durum olduğunu vurgulayarak, Yunan halkının tepkisinin gözler önüne serilmesi için Yunan Kilisesine harekete geçme çağrısında bulundu.

Damaskinos, bu nedenle Pazar günkü ayini müteakip Gümülcine kiliselerinde çanların matem havasında çalınması suretiyle Patrikhaneye destek bildirilmesi ve Patrikhaneye destek amacıyla Yunanistan çapında etkinlikler düzenlenmesi için Sen Sinod Meclisine çağrıda bulundu.

Maronya-Gümülcine Metropoliti Damaskinos, bunun yanında dini ve ideolojik inançları ne olursa olsun, ülkemiz siyasetçileri ve aydınlarının yanısıra, uluslararası kuruluşlar ve iyi niyetli dünya vatandaşlarını, Patrikhaneye destek vermeye çağırdı.

Pazar günü, gerçekten de ayin sonrası şehirdeki kiliselerin çanları matem havasında çalındı ve Patrik ile Patrikhanenin korunması için dua edildi.




Hronos – Gümülcine

4 Temmuz 2006


Türk "Bozkurtlarının" Patrik ve Patrikhane karşıtı hareketlerine karşı, bu saldırıları aynen devletin yaptığı gibi kaderci bir şekilde karşılayan Yunan Kilisesinin, bu hareketlere karşı artık bir tepki göstermesi gerekiyor.

Yunan halkının Patrik ve Patrikhanenin, Patrikhaneyi İstanbul'da istemeyen, kana susamış ve acımasız "Bozkurtların" ellerinde oyuncak olmadığını idrak edebilmesi için, Maronya- Gümülcine Metropoliti Damaskinos'un örneği izlenmeli ve herkes kendine gelmelidir.

Yunanistan'ın tüm kiliselerindeki çanlar matemle çalmalı ve Patrikhanenin yaşadığı zorlukların herkes tarafından bilinmesi için konferanslar düzenlenmelidir. Ancak bunlar da yeterli değildir; bunların yanında Patrikhane, hayır kurumları ve okulların ve malvarlıklarının son yıllarda maruz kaldığı zorlukları içeren bir "Kara Kitap" hazırlanmalı ki, tüm Avrupalılar gelecekte kimleri ortak olarak aldıklarını anlasınlar.

Türkler ise, AB uğruna vakıflar konusunu raftan indirdiklerini ve vakıflarla ilgili bir yasayı bu yaz meclisten geçireceklerini söyleyerek suları bulandırıyorlar. Türk tarafının bu tür "iyi niyet" hareketlerine doyduğumuzu bildirmek isteriz. Bu hareketler sadece göstermelik olup, asla bir sonuç getirmemiştir.

Yunan halkı, Türklerin kim ve ne olduklarını çok iyi öğrendi. Hâlâ öğrenmeyen siyasetçilerimiz ve "aptal Frenkler" de, Türklerin kim ve ne olduklarını ve ne gibi oyunlar çevirdiklerini yakında öğrenirler nasıl olsa...




Eleftheri Thraki - Dedeağaç

4 Temmuz 2006

Trakya Türk tehdidinin ilk hedefi!


28 Haziran günü eski Milletvekilleri ve Avrupa Parlamentosu milletvekilleri tarafından düzenlenen "Türk-Yunan ve Avrupa-Türkiye İlişkileri" konulu panel, oldukça verimli bir diyaloğa sahne oldu.

Bahsekonu panel sırasında komşumuzun AB'ye üyeliği hakkında ve bugünkü parametreler çerçevesinde ilginç düşünceler dile getirildi. Panelde, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin ve ikili görüşmelerin hangi aşamada olduğunun halk tarafından bilinmesinin gerekliliği vurgulandı.

Panelde, ilk konuşmacılardan biri olan eski bakanlardan Verivakis, Kıbrıs ve Ege'den sonra, Trakya'nın da Türkiye'nin hedefleri arasında olduğunu ve Türkiye'nin Yunanistan'a karşı bir tehdit politikası yürüttüğünü belirtti.

Verivakis, Türkiye'nin yayılmacı emellerinin, AB'ye şu anda üye olmasına engel teşkil ettiğini de sözlerine ekledi.

Adıgeçen, son olarak, askerler tarafından yönetilen Türkiye'nin, Kıbrıs'ın kuzey kesimi kendi idaresinde olduğu sürece, AB'den taleplerde bulunamayacağını sözlerine ekledi.




Elefthero Vima - Gümülcine

22 Haziran 2006

Dedeağaç Metropoliti Anthimos, Meriç YDP Milletvekili Aleksandros Dermencopulos ve bağımsız milletvekili Stilianos Papathemelis'in, TBMM AB Uyum Komisyonunun Batı Trakya ziyareti ile ilgili olarak yayınlanan açıklamaları

Dedeağaç Metropoliti Anthimos:


"İşin gerçeği, (bu ziyaretin) bir sorun yaratmış olmasıdır. Bize günler boyunca eziyet çektiren bu duruma bir son verecek olan merkezi bir açıklamanın neden yapılmadığını merak ediyorum.

Yapılan açıklama, Sayın Yakış'ın ziyaretinin son günü yapılan açıklamaydı. Sayın Yakış o gün Patrikhane'nin "ekümenikliği" hakkında kabul edilemez sözler sarfetti ve Patrikhaneyi İskeçe ve Gümülcine Müftülükleriyle kıyasladı.

1920 yılından bugüne dek Trakya'da Hristiyanlar ile "Müslümanlar" arasında çok iyi ilişkiler ve işbirliği kuruldu. Bazı dönemlerde bazı yerli kişiler veya dışarıdan gelen ziyaretçiler, hoşlarına gitmeyen bu atmosferi bozmak istemişlerdir. Esasen bu ortam, bazı münferit gruplar ile Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosluğunun veya bölgemizden bazı talepleri olan kişilerin hoşlarına gitmemektedir.

Bahsekonu kişiler buraya gelip istediklerini söylemektedirler. Neyse ki "Müslüman" topluluk bu söylenenlerden etkilenmemekte ve söylenenlere gülüp geçmektedir. Burada yaşayan "Müslümanlar" nasıl yaşadıklarının, kendilerine nasıl kolaylıklar sağlandığının, komşu ülkenin gülünç bir şekilde baskı yaparak üye olmak istediği AB'nin vatandaşı olduklarının ve dindaşlarının Türkiye'de ne durumda bulunduklarının gayet iyi farkındadırlar.

Bu durumda, bu mesele sadece yerel bir mesele değil, aksine, ülkemizin itibarıyla ilgilidir. Ülkemizin bu işbirliği ve ilişkilere zarar verebilecek bu tarz ziyaretleri engellemesi gerekir."

Meriç YDP Milletvekili Aleksandros Dermencopulos:

"Türkiye, düşünceleri ve talepleri konusunda istikrarıyla tanınmaktadır. Bunu Türkiye'nin stratejisi olarak tanımlayabiliriz. Nasıl tanımlarsanız tanımlayın, bu 'dostluk saldırıları', 'ihlaller', sözlü saldırıların neden olduğu dalgalanmalar, Türkiye'nin strateji ve hedeflerine bağlılığından bir şey alıp götürmez.

Türk-Yunan ilişkilerinden bahsederken, ilişkilerin yumuşamasını ele alırken, bu konuyu gözden kaçırmamalıyız. Trakya'da hakim olan duruma bakarsak, iki halk arasında ilişkilerin daha iyi bir hale getirilmesi ve hükümetlerin birbirlerine yaklaşması konusunda bir eğilim olduğu görülmektedir. Ancak, yine de Türkiye'nin kendine özgü rejimi, yukarıda bahsettiğim stratejiyi içermektedir.

Sayın Erdoğan'ın açıklamaları kadar, eski Türk Dışişleri Bakanı Sayın Yakış'ın da bölgemize yaptığı ziyaret bu çerçevede olmaları nedeniyle, bizim için şaşırtıcı değildir. Bizim için derken, sadece Trakya ve Yunan halkından bahsetmiyorum; ne kadar acayip görünürse görünsün, Trakyalılar olayı Yunanistan'ın diğer yerlerinde yaşayanlardan daha farklı algılamaktadırlar.

Orada söylenen, Türk'ten dost olmayacağıdır. Bu her ne kadar genel bir ilke olsa da, Yunanistan'ın, Türkiye ve Yunanistan ilişkilerini en mükemmel duruma getirecek adımlar atmaktan kaçınması gerektiği anlamına da gelmemelidir.

Partiler üstü ulusal bir strateji mevcuttur. Yukarıda belirttiklerimin bilincindeyiz ve bu konuda "adım adım yakınlaşma" taktiği uyguluyoruz.

Eski Bakan ve Bağımsız Milletvekili Stilianos Papathemelis:

"Sayın Yakış'ın bu bölgeyi ateşe vermek ve esasen kanunlara pek de saygılı olmayan azınlığı ayaklandırmak istediğini sanıyorum. Bunu açıkça söylememiz gerekir, zira yasalara uygun olmayan şekilde hareket eden bazı mihraklar vardır.

Elbette, Yunan devleti sınırsız bir müsamaha göstermektedir, ancak Yunan devletinin bir gün bu olayları görmesi ve Türk devletinin benzeri tahriklerine son vermesi için dişlerini göstermesi şarttır.

Türk devleti, şu an Kemalizm döneminin en zor durumu içindedir. İç sorunları kendisini neredeyse dağılmaya götürecek cihettedir. Tabii bunlara bir de tırmanışta olan 'Kürt sorununu' eklemek gerekir."




Hronos – Gümülcine

5 Temmuz 2006


Tayyip Erdoğan'ın ziyaretinden sonra Trakya'nın kapıları Türk yetkililerin ziyaretlerine açılmış oldu. Sayın Erdoğan'ın bazı teamüllere uymasına rağmen, artık Sayın Yakış gibi her Türk yetkilinin bölgemize kolayca gelerek, aşırı kesimlerin Türkçülüğüne destek olup, sorunlar yarattığı görülüyor.

Gayet iyi bilgi alan Atina gazetelerine göre bu ziyaretler kesilmeleri şöyle dursun, devam edeceklermiş, zira Trakya ülkemiz aleyhine yaratılmak istenen hareketlilikten kurtulamadı.

Esasen bazı gaflar yapmamaları ve öyle olur olmadık yerde "bravo" diye çığlık atmamaları için özel seminer ve kurslardan geçmeleri gereken Atina basını mensupları, bu kez bölgemiz hakkında daha iyi bilgi sahibi olmuşlar. Basında yer alan haberlere göre, AKPM Türk Heyeti Başkanı ve komisyonun belirlediği danışman Trakya'yı ziyaret edeceklermiş. Üstelik bahsekonu danışman izlenimlerini de rapor halinde Komisyona sunacakmış.

Görünen o ki, Ankara bu gibi sözde sorunlarla Trakya meselesini açık tutmak istiyor. Bu durumda Sayın Yakış gibi ileri düzeyde yetkililerin Trakya'yı ziyaret etmelerinin yasaklanması, ya da sadece Sayın Erdoğan gibi iyi niyetli kişilerin gelmesi yerinde olacaktır.